Sen de İzle!

19 Ağustos 2011 Cuma

Kısa bir üçleme özeti: Bir masala tanıklık etmek.

Bir masala tanıklık etmek...






Yeni bir dünya kurmak mı zordur, yok olması beklenen bir dünyayı kurtarmaya çalışmak mı? Elimizde tutmak mı, onun için mücadele etmek mi? Tolkien'in Orta Dünya'yı anlattığı her eseriyle bizler, büyülü bir dünyanın şaşkın yolcuları olmaktan kurtulamayız. Şaşkınlık, coşku ve güç, bizler için yabancı kavramlar değildir artık. Bu coşkuyu, çocukluğumuzda bize okunan masallardan hatırlarız biraz da...


Orta Dünya'nın da içinde bulunduğu dünya, yani Arda, Tanrı Ilûvatar ve Ainur'un 'Yaratılış Müziği' ile varoldu. Dünya şekillenirken sadece coşkulu bir mutluluk ve yaratılan güzelliklere dair bir tutku vardı. Dünyanın yaratılmasında katıksız bir güç vardı. Ortada böylesi bir güç varken, ona sahip olma dürtüsü, tanrısal düzlemde bile kendini gösterebilirdi. Ainurlar'ın en güçlüsü Melkor, bu yüzden kendini tanrı ile eş görme hatasına düştü. Dünya yaratılıp iyi ve kötünün savaşı başladığında Melkor, kötülerin başı olarak hep karşımıza çıkacak, kendisine yardımcı olması için yetiştireceği hizmetkarlar bile, yaptıkları kötülüklerle tarihe kazınacaktı.

'Yüzüklerin Efendisi'nde sadece alev topuna dönmüş gözünü gördüğümüz Sauron da, Melkor'un en hevesli hizmetkarlarından biriydi. Dünyanın kutsanmış bir ırk için fazla kötü olabileceğini düşünen Ainurlar, Birinci Çağ'ın sonunda 'kıymetlilerine', Orta Dünya'nın batısındaki Eressea Adası'nda yaşamalarını tavsiye ettiler. Bazı elfler tanrılarıyla bir arada yaşamak için bu kutsanmış adaya giderken, diğer elfler Orta Dünya'yı terk edemedi. Batı'nın hasretini içlerine gömerek dünya düzenini sağlamak için çabalamak, elflerin verdiği geri dönülemez bir karardı. Orta Dünya'nın İkinci Çağı'nda Demirci Elfler, Sauron rehberliğinde bazı güç yüzükleri dövdüler. Elflerin böylesi gizli ve karanlık bir işte yer almaları, Sauron'un onların içine yerleştirdiği kuşku tohumları yüzündendi. Sauron'un o dönemde elflerin bu iç çelişkisini kullandığını ve 'Güç Yüzükleri'nin dövülüşünde elflerden bu sayede yardım aldığını düşünmek yanlış olmaz. Ne şekilde yaratılmış olursa olsun, üç elf yüzüğüne Sauron'un, tek güç yüzüğüne de elflerin eli değmemiştir. Elfler bu yüzükleri dünyayı güzelleştirmek amacıyla kullanmaktan hiç vazgeçmediler. Yadsınamaz bu güce rağmen ahlaklarını korumuş, güce teslim olmamışlardır.

Çok uzun yıllar önce İsildur'un elinden Anduine düşen ve kaybolan tek yüzüğün ardından, Gandalf ve Elrond'un yaptığı konuşma heyecan vericidir. Olayların akışını bilip de o olayla ilgili konuşmaları dinleme veya okuma fırsatı olan herkesin duyabileceği bir heyecandır bu. Geçmişte Elron Gandalf'a; '.. yine de 'Tek'in bulunacağı kehanetini söylüyorum. Ardından tekrar savaş gelecek ve bu savaşla birlikte bu çağ da bitecek. Doğrusu böylece, ikinci karanlık sona erecek. Biraz tuhaf bir rastlantı bizi kurtaracak ama ne olduğunu göremiyorum'demişti. Bahsedilen 'Tek' yüzüğün Gollum'dan Bilbo'ya, Bilbo'dan da Frodo'ya geçmesi, yani kimsenin varlığını bile bilmediği üç 'önemsiz' hobbit tarafından kullanılması, 'tuhaf raslantı'nın en büyüğüdür. Her büyücü bir ırk üzerinde çalışırken, Gandalf'ın hobbitleri seçmesi ve onları sevmesi de. Tesadüfler eseri hobbit ırkına geçen yüzük, Gandalf sayesinde anlaşılmış ve 'Arifler Divanı'ndaki tartışmalar sonucu Frodo tarafından taşınmasına karar verilmiştir.

Her ne kadar, diğer ırklarla kıyaslandıklarında 'önemsiz' gibi gözükseler de hobbitler, zannedildikleri kadar önemsiz değillerdir. Geleneklerine bağlı, hayatı tadına vararak yaşamaktan yana, meraklı ve heyecanlıdırlar. Kovuklarından çıkıp, dış dünyada macera yaşayan Biblo Baggins'in anlattıklarına ise inanmaları çok zordur. Biblo bu yüzden, çocuklara masal anlatan yaşlı bir hobbit olmaktan öteye gidememiş, ejderhalarla savaşması, yüzüğün gücü veya kartallarla uçması, diğer hobbitlere hiçbir anlam ifade etmemiştir. Kahramanların yaşadıkları maceraları anlatıp takdir görmeye ve alkışlanmaya ihtiyaçları vardır. Fantastik bir roman olmasına rağmen 'Yüzüklerin Efendisi'nde bu gerçekçiliğe, içimiz sızlayarak, sürekli tanık oluruz. Kovuklarında dünyadan habersiz şekilde yaşayan hobbitlerin, Bilbo'ya davranışını, onu 'tatlı ama kaçık ihtiyar' olarak görmelerini doğal karşılarız.

Bilbo'nun heyecanına karşın, yeğeni Frodo eleştireldir. Yüzüğün bilinmeyen gücünü hisseder ancak 'yüzük taşıyıcısı' olmak gibi bir sorumluluğu üzerine almak da istemez. Dostları Samwise Gamgee, Meriadoc Brandybuck ve Peregrin Took ile Mordor'a gitmeyi ve yüzüğü Kıyamet Çatlağı'nda yok etmeyi kabul etse de, dünyayı kurtarmak için seçilmiş olduğuna inanamaz. Sam ise, efendisi ve dostu Frodo'yu bu zorlu macera boyunca yalnız bırakmayacak, ona destek olacak yegane hobbittir. Gollum'un aralarına katıldığı süreçte, efendisinin 'bu sürüngen yaratığa' zarar vermeme nedenini hiç anlayamaz. Başlarda Biblo, Gollum ve Frodo'nun farklılıklarını, bu sefer yine üç hobbitle; Sam, Frodo ve Gollum ile izleme imkânı buluruz. 'Yüzüğün ağırlığını taşıma'nın, ona boyun eğmenin, bu büyük tutkunun ne demek olduğunu bildiği için, Frodo Gollum'u anlamaktadır. Kendisinin de ileride 'gollumlaşacağından' korktuğu için Frodo, kendini iyi niyetli olmak zorunda hisseder. Sam'in de öngördüğü gibi Gollum onlara ihanet ettiğinde, yaşam ve ölüm arasında kalan Frodo'ya en büyük desteği yine Sam verecektir. Bu sorumluluğun ucunda 'Yüzük Taşıyıcısı' olmak pahasına…

'Yüzük Kardeşliği'nin diğer üyeleri; Aragorn, Legolas, Gimli ve Boromir ise, aynı amaca hizmet etmelerine rağmen birbirinden farklı dört kişidir. İki insan, bir elf ve bir cüce...

Aragorn doğuştan liderdir. Arathorn'un oğlu ve o zaman bilinmese de Gondor tahtının varisi olarak, Minas Tirith'e Mordor ordularıyla savaşmak için yola çıkar. Elrond'un Divanı sırasında verilen bu karar sonucu, Gondor tahtının Vekilharcı Denethor'un oğlu Boromir de bu yolculukta onunladır. Onların savaşa gidecekleri yol ve Frodo'nun yolu kesiştiğinden, bir süre birlikte seyahat etmeleri uygun görülür. Aragorn'u çok seven ve onun tarafından birkaç kez hayatı kurtulan Frodo ise bu fikri coşkuyla karşılar. Aragorn, bu hikayenin en asil ve kahraman karakteri olarak tasvir edilir. Kral soyundan gelmektedir. Elrond'un kızı ve Galadriel'in torunu olan güzeller güzeli Arwen'e aşıktır. Kahramandır, yakışıklıdır ve analitik bir zekaya sahiptir. Tüm bu özellikleri, Arwen'in onu eş olarak kabul etmesine ve elf özelliklerinden vazgeçip insan olmayı seçmesine neden olacaktır.

Tolkien'in burada bize, en kusursuz olanların bile, mutluluğa ulaşmak için vazgeçecekleri bir şeyler olacağını anlatmaya çalışır. Belki de devamlı mutluluk yoktur. Büyük bir heyecanla, kahramanların evlerine döndüklerinde nasıl karşılaşacaklarını bekleriz. Hayatlarına kaldıkları yerden devam etmelerini arzu eder, başka bir alternatif düşünmeyiz. Ancak Tolkien'in kitaplarında mutlu son değil, gerçekçi son vardır. Frodo ve Sam Hobbitköy'e ulaşınca, köylerinin yerle bir olduğunu, bahçelerinin ve evlerinin kötü bir durumda olduğunu görürler. 'Hayat devam ediyor' diye düşünmekten kendimizi alamayız. İnceden bir hayal kırıklığı da peşimizi bırakmaz.

Gandalf ile birlikte dokuz kişi, 'Yüzük Kardeşliği'ni oluşturur. Zaman içerisinde savaş, ölüm, kayıp ve ihaneti tadacak olan bu grubun üyelerini en açıkça tanıyabildiğimiz yer kuşkusuz Galadriel'in aynasıdır. 'Çünkü ayna, olmuş, olan ve olabilecek şeyleri gösterir”. Boromir dışında tüm grup üyeleri bu sınavdan başarıyla geçer. Bu ziyaretle kahramanlarımız, Elflere verilen üç yüzükten birinin taşıyıcısı olan Galadriel'in gücüne ve güzelliğine tanık olurlar. Sınavdan geçen sadece 'Yüzük Kardeşleri' değildir üstelik. Galadriel de, Frodo'nun yüzüğü ona vermeyi teklif etmesiyle önemli bir sınavdan geçer ancak, güçlerini zayıflatmak pahasına yüzüğü reddeder.

Boromir'in durumu ise daha farklıdır. Dürüst bir insandır. Ancak yüzüğün gücüne ihtiyacı olduğunu saklamaz. Parth Galen çimenliğinde Frodo'dan yüzüğü almaya çalışması ve kardeşliğin felsefesine ihaneti de bu yüzdendir. Yüzüğün gücünün, kendi ülkesini yıkımdan ve Sauron'un zulümünden kurtaracağını düşünür. Hayatının en önemli dersini, bu düşüncesinin yanlış olması yüzünden bir hobbitten alır. Frodo ile tartışmasından pişman olan Boromir, hobbitleri korumak için Uruk-Hai'lerle gireceği mücadelede kahramanca ölür.

Frodo'nun mücadeleyi tek başına vermek istemesi, Boromir'in ölmesi ve Sam'in 'efendisi'ni tâkip etmesiyle, Legolas, Gimli ve Aragorn tek başlarına kalırlar. Yüzüğe hakim olmak gibi düşünceleri hiç olmayan kişiler…

Legolas; bir elfin tüm özelliklerine, zerafetine, zekasına ve işaretleri okuma özelliğine sahiptir. Bu ölçüde zerafete sahip olup da, Gimli ile sıkı bir dostluk bağı kurması yadırgatıcı olabilir. Ormanların, doğanın ve yeşilin dostu bir elfin, dağları şekillendirerek doğanın düzenini bozan, atak ve kavgacı bir cüce ile dost olması nasıl açıklanabilir? Gimli gururludur. Kitapta 'Gimli' karakteri üzerinde çok durulmamakla beraber, çabuk sinirlenen yapısı ve kahramanca mücadeleleri sayesinde gruba çok destek olmuştur. Kuzey Kuyutorman Elfleri Kralı'nın oğlu olan Legolas ise, savaşın en hareketli zamanlarında bile 'kaç ork öldürdükleri' konusunda kendisiyle yarışan Gimli'yi kardeş gibi sever hale gelmiştir.

Isengard'a giden yolda Gimli, Miğfer Dibi Mağaraları ile Legolas'ın ülkesi Kuyutorman'ı kıyaslamış, her ikisi de kendi ülkelerinin güzelliği konusunda ısrarcı olmamak için bir anlaşma yapmıştır. Bu anlaşmaya göre, önlerinde onları bekleyen tehlikelerden kurtulabilirlerse bir süre daha birlikte yolculuk yapacaklar, Fangorn'u ve Miğfer Dibi'ni birlikte ziyaret edeceklerdir. Bu anlaşma aynı zamanda, dostuklarının da mührü haline gelmiştir. Tolkien, dostluğun gücünün farkındaydı. Frodo ve Sam, Gimli ve Legolas, Aragorn ve Gandalf… Birbirlerinden aldıkları destekle savaşı kazandıklarını söylemek yanlış olmaz.

Tom Bombadil, Altınyemiş, Gandalf, Sauron ve Saruman ise bu hikâyenin tanrısal özellikteki karakterleridir. Arda'nın yaratılışında söz sahibi ve Valar'ın hizmetkarı olan, aynı zamanda da güç bakımından Valar'dan sadece biraz düşük olan Maiarlar'dan biri de, bu maceranın en 'tanımlanamayan' kişisi Tom Bombadil'dir. Tom Bombadil ve eşi Altınyemiş, kendilerini doğanın korunmasına adamış Maiarlar'dır. Yaratılıştan beri dünya üzerindelerdir ve yüzüğün onlar üzerinde hiçbir etkisi yoktur. Yaratılıştaki ismi Iarwain Ben-Adar olan Tom Bombadil, bir Maiar olmasına ve yüzükten etkilenmemesine rağmen, Frodo'nun teklifini geri çevirmiş, yüzüğü almamıştır. Bir hobbittense, güçlü bir Maiar'ın bu görevi gerçekleştirmesi gerektiğini düşünen biz 'zavallı' okurlar içinse, Gandalf'ın çok önemli bir açıklaması vardır: 'Yüzüğün onun üzerinde bir etkisi yoktur. Gerekliliğini anlayamaz ve hatta yüzük ona verilecek bile olsa, bir süre sonra unutup fırlatıp atabilir”. Tom Bombadil, ağaçların, suyun ve tepelerin efendisidir. Dünyevi bağlantılar ona göre değildir. Zaten izleyicilerin kafasını hepten karıştırmamak için olsa gerek, filmde Tom Bombadil'e yer verilmemiştir.

Gandalf, asıl adı 'Olorin' olan, elf dilinde 'Mithrandir' olarak isimlendirilen, yaratılıştaki beş büyücüden biridir. Kendisi gibi büyücü olan ancak yüzüğü elde etmeyi amaçlayan Saruman'ı yener, Khazad-Dum'da Balrog ile savaşıp Ak Cübbe giyer. Meraklıları bilir ki, Balrog da bir büyücüdür ve onu yenen Gandalf ateşle olan sınavını başarıyla vermiştir. Beyaz Cübbesi ile aramıza dönen Gandalf; savaş bittikten sonra görevini tamamlayacağının ve yeni bir çağda Orta Dünya'da olmayacağının da sinyallerini verir.

Saruman ise, Gandalf gibi yaratılıştaki beş büyücüden biridir ve yüzüğün gücüne, karanlık amaçlar için tutkundur. Orta Dünya'ya Gandalf ile beraber gelen, Saruman, Sauron'u Kuyutorman'dan süren Ak Divan'a başkanlık yapar. Orthanc'a yerleştikten sonra Sauron'un silahlarını ve gücünü araştırmaya başlayan büyücü, zamanla tek yüzüğü kendisi için aramaya başlar. Gandalf'ı da kendi safına çekmek için mücadele etmiş ve başarısız olmuştur. En sonunda Gandalf tarafından asası kırılmış ve divandan atılmıştır.

Tolkien'in yarattığı dünyada ya çok iyiler, ya da çok kötüler vardır. İyi karakterleri o kadar çok sevmişizdir ki, kötülere acımak aklımızın ucundan bile geçmez. Sauron'un neden karanlığı seçtiğini bilmeyiz. Onun eğiticisi Melkor'un dünyaya dair tutkusunu, tanrının yerine geçme isteğini anlamak istemeyiz. Oysa bizler, yaşadığımız dünyada kendimize hedef edindiğimiz güç simgesi kişilerin yerine geçmek için çırpınıp dururuz. 'Gücün olduğu yerde ahlak yoktur' prensibini bilmemize rağmen güce taparız.
Gerçek hayatta, Boromir gibi hatalarımızdan ders alıp, güçten vazgeçerek ölüme rağmen savaşabilir miyiz? Ya da 'Yüzük Kardeşleri' ve Bilbo gibi, bizi bizden başkasının anlamayacağını ve kendimizde onarılmaz hasarlar bırakacağımızı bilerek dünyayı kurtarmaya çalışabilir miyiz?

'Yüzüklerin Efendisi'; bir güç, cesaret ve dostluk kitabıdır. 'Şu kitaplardan ne anlıyorsun Allah aşkına !?'diyenlere, göğsümüzü gererek; 'insanlığın özünde olması gerekeni...''yanıtını verebiliriz.
Fantezi Dünyası - Fantastik Resimler - Fantastic Pictures * Orta Dünya,Bilimkurgu,Mitoloji ** Science Fiction - Middle-earth

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Fantastik Orta Dünya (fantastic middle earth) Fantastik Edebiyat Bilim Kurgu