Sen de İzle!

23 Ocak 2012 Pazartesi

History Of Middle Earth - All Volumes 1 - 12 [JRR Tolkien] Orta Dünya Tarihi

 The History of Middle-earth is a 12-volume series of books published from 1983 through 1996 that collect and analyse material relating to the fiction of J. R. R. Tolkien, compiled and edited by his son, Christopher Tolkien. Some of the content consists of earlier versions of already published works, while other portions are new material. These books are extremely detailed, often analysing a scrap of paper to provide the full

J.R.R. Tolkien AudioBooks Collection - 12 Unabridged Books

 

John Ronald Reuel Tolkien, CBE (3 January 1892 – 2 September 1973) was an English writer, poet, philologist, and university professor, best known as the author of the classic high fantasy works The Hobbit, The Lord of the Rings, and The Silmarillion.
Tolkien was Rawlinson and Bosworth Professor of Anglo-Saxon at Oxford University from 1925 to 1945 and Merton Professor of English Language and Literature there from 1945 to 1959. He was a close friend of C. S. Lewis—they were both members of the informal literary discussion group known as the Inklings. Tolkien was appointed a Commander of the Order of the British Empire by Queen Elizabeth II on 28 March 1972.

17 Ocak 2012 Salı

Isaac Asimov Kimdir?

Isaac Asimov Kimdir?



Bilimkurgu türünün büyük ustasi Isaac Asimov 1920 yilinda Rusya'da dogdu. 1923'de ailesiyle birlikte B. Amerika'ya göç etti. Columbia Üniversitesine giderken babasinin öngördügü tip meslegi yerine, kimyager olmaya karar verdi. Kisa bir süre Amerikan Deniz Kuvvetlerinde görev yaptiktan sonra 1949'da kimya doktorasini alan Asimov, Boston Üniversitesine bagli Tip Fakültesinde biyokimya dersleri vermeye basladi. Bir yandan da nükleer asit alaninda arastirmalar yapiyordu. Kimya arastirmalarini yazarlik meslegiyle birlikte sürdürmenin giderek zorlasmasi sonucu, 1958'de tüm zamanini yazarliga adamak üzere üniversiteden ayrildi. Böylece bilim kurgu türünün dünyaya yayilmasini syan büyük bir yazar olarak edebiyat alaninin unutulmaz adlan arasina katildi.

Bilimkurguya Genel Bir Bakış

Bilimkurguya Genel Bir Bakış İnsanoğlu kendi yetenekleri doğrultusunda hayal gücünü göstermenin çeşitli yollarını kullanır ve bunu farklı sanat dallarında gösterir. Bilimkurgu da bu çeşitliliğin bir sonucudur. Pek çok yazarla geniş bir evrene açılan bilimkurgu gerek kitap ve dergi, gerekse sinema olsun geniş bir kitleye ulaşabilecek bir kapasiteye sahiptir. Bence bilimkurgu, tıpkı leziz bir yemek gibi zengin malzemelerden işlenip önümüze gelen mükemmel hazinedir.

Drow Resimleri

Drow Resimleri

Savaş Bilimkurgusu

Savaş Bilimkurgusu Savaş temasıda bilimkurguda birçok zaman eleştirilen ve arka plan olarak kullanılan bir konu olmuştur.İnsanoğlunun birbiriyle olan veya bir şeyle olan mücadelesi her zaman insanları ilgisini çekmiştir.Bazen küçük bir grubun başlarındaki bir tehlikeyle olan mücadelesi bazen de gezegenin birbirleriyle kapışması anlatılabilir.Genel olarak derin mücadele tasvirleri ve bireye indiği zaman karakterlerin ruh hallerine dair incelemeler yer alır.Fakat konu savaş olunca politika ve felsefeyle de bağlantıları vardır.Gezegenler

Bilim Kurguyu Bilim Kurgu Yapan Nedir?

Bilim Kurguyu Bilim Kurgu Yapan Nedir?
 
bilim kurgu eserlerinin ortak özellikleri


1. Türenti: hayali “yeni gerçeklikleri” karşılamak üzere yeni sözcükler oluşturmak.

2. Novum (ya da nova, Latince “yeni şeyler”): tarihin akışını değiştirebilecek hayali icatlar, keşifler ya da uygulamalar. (örn: hiperuzay, zamanda yolculuk, ışık hızında yolculuk, klonlama, sinirsel arayüze sahip bilgisayar sistemleri, yapay bilinç, androidler.)

'Bilimkurgu'da Kadın

'Bilimkurgu'da Kadın



“Görüldüğü üzere bilimkurgu, “erkek ve beyaz Batılı” tanımına uymayan herkesi dıştalayan ideolojiyle ya da kadınları ne yapacağı belli olmayan, histerik, mantıksız ve uğursuz bireyler olarak gören bakış açılarıyla da bizi karşı karşıya getirebiliyor.” Gülen Toker’in kaleminden.

Bilimkurgu, yurtdışında kadınların yeni yeni ilgi duymaya başladıkları bir alan. Henüz Türkiye’de kadınların böyle bir ilgisinden bahsetmek mümkün değil. Halbuki, çoğu eleştirmen-yorumcu tarafından ilk bilimkurgu eser olarak kabul edilen Frankenstein-Modern Promete (Frankenstein- Or the Modern Prometheus) yapıtının yazarı yine bir kadın: Mary Shelley.

Bülent Somay ile Bilimkurgu ve Fantazi Edebiyatı Üzerine

Söyleşi: Bülent Somay
“Günümüzde bilimkurgu edebiyatı ve sineması” konusunda konuşmaya başlarken bunun bir kriz konuşması olacağını belirtmekte yarar var; çünkü bilimkurgu günümüzde ciddi bir kriz durumunda, yani bilimkurgunun son anlamlı okulu cyberpunk (siberpunk) 1990’ların başında pilini bitirdiğinden beri bilimkurgu alanında yeni bir şeyler olmuyor Eski ayları kırpıp kırpıp yıldız yapmaktan başka hiçbir şey yapılamıyor. Yapılan ne? Isaac Asimov’un vakıf üçlemesini yeniden yazmak. Piyasayı izliyorum, özellikle Amerikan bilimkurgu piyasasını. Şu anda bir yeniden basımlar furyası var. Heinlein’ları yeniden basıyorlar. Her ne hikmetse tam da bu Irak savaşından önce, Amerika’daki en militarist ve en milliyetçi bilimkurgu yazarını dön dolaş yeniden basmaya başladılar ama Asimov yenidenbasımları pek yok, çünkü o milliyetçi olmayan bir Yahudi. Onun dışında mesela Le Guin yenidenbasımları da yok bu aralarda, o da duruma uygun değil çünkü.

Prigogine, Kaos ve Çağdaş Bilimkurgu

Yazan: David Porush
Çeviren: Uğur Güney


BK yeni bilimsel bilgilerin sonuçlarını ve önemini çoğunlukla bilimden de önce tescil ve tahmin eder. Bilim ve BK arasındaki bu ilişki deterministik kaosun yeni biliminde özellikle şaşırtıcıdır. Karmaşık ve görünüşe göre kaotik sistemlerin nasıl yeni karmaşıklık düzenlerine sıçradıklarını açıklayan bu yeni paradigmanın sadece geleceğin teknolojisi için değil zekanın kozmik rolünün ve ördüğü anlatıların anlayışı için de imâları vardır.

Joanna Russ - Dişi Adam

 Bilimkurgunun Estetiğine Doğru

Yazan: Joanna Russ
Çeviren: Elif Çopuroğlu -Bilimkurgu, edebiyat mıdır?
-Evet.
-Öyleyse yerleşik edebiyat ölçütleriyle değerlendirilebilir mi?
-Hayır.
Böylesi bir iddia, yalnızca gerekçe değil, detaylı bir açıklama da gerektirir. Yazılı bilimkurgu, elbette ki, edebiyattır, oysa kendine diğer medyaları (film, tiyatro, hatta belki de resim ve heykel) seçen bilimkurgu

Ütopyada İkirciklilik: “Mülksüzler”

Yazan: Judah Bierman
çev: Canay Özden Ursula K. Le Guin’in ütopik masalı Mülksüzler, yalnızca bilimkurgu semalarında yeni bir anarşist komün tasarısı olmakla ve dünyaya çivi çakmış tadı kalmamış demokrasilerimizden veya hemen her yerde bitiveren faşist tiranlıklardan, dolayısıyla tüm sorumluluklarımızdan bir kaçış önermekle kalmıyor. Parlak fizikçi Shevek’in ‘İkircikli bir ütopya’ altbaşlıklı bu ruhsal otobiyografisi ve ütopyacı arayışı aynı zamanda anarşist-sosyalist ütopya düşüncesinin bazı çıkmazlarını da masaya yatırıyor. Dahası, Plato ve More gibi, Le Guin de ütopyacı bir tasavvurun ‘bilen kişi’ için nasıl bir toplumsal sorumluluğu ve yabancılaşmayı dayattığını inceliyor. Ben Mülksüzler’in Anarres dünyasının iki anlamda okunabileceğini iddia ediyorum: Birincisi bu dünyanın yalnızca ikircikli bir biçimde iyi olduğu yönünde, ikincisi ise bu ikircikli durumun, kendi içindeki düzenleyici ilke doğrultusunda, hâkim yaşam tarzının kalıcı olarak belirlenmediği ve önüne geçilemez toplumsal ve çevresel değişikliklere izin verdiği hatta bunları talep ettiği şeklinde. Le Guin’in daha evvelce kaleme aldığı bilimkurgu eserleri ve büyücü hikâyeleriyle açıktan açığa bağlantılı olsa da aslında Mülksüzler diğer çağdaş ütopik hikâyelerle beraber okunması lazım gelen ahlaki bir alegoridir. Bu kitap, aynı zamanda planlı bir toplumda bilginin, ileriyi görenlerin ve bilimcinin sorumluluğu hakkındaki tartışmaya övgüye değer bir katkıdır.

Ütopyanın, ‘hayali ve ideal bir yer’ olarak yapılagelen tanımlarının ötesine geçen açılımları, fiziksel yalıtılmışlık, siyasi bir topluluk, toplumsal iyilik gibi tümü birçok başka formülün parçası olabilecek genel özellikler olan kriterlerle başlar. Fakat bu açılımlar her zaman sözü geçen o ‘başka ülkeye’ ait kurumların, yazarın kendi içinde yaşadığı dünyadakilerden daha iyi, daha arzu edilebilir olarak sunulması durumunun etrafında biçimlenmelidir.
Bu ülkeyi farklı kılan gelişme, özel bir koşula-şansa dayalı durum, tarihteki bir eylem veya daha çok belli bir düzenleyici ilkeye olan bağlılıktan kaynaklanıyor gibi görünür. Hiç de ikircikli olmayan bu açık seçik anlamında, Shevek’in Ay kolonisindeki evi ve mülksüzlerin ülkesi Anarres bir ütopyadır. Anarres, yani şeylerin (res) ötesindeki ve şeylerden bağımsız olan yer, Odo’nun takipçilerinin eyleme geçmesinden iki yüz yıl önce kurulan anarşist bir Ay kolonisidir. Sakinlerinin tümü Odocudur; oraya başka hiç kimse giremez. Anarres sakinlerinin yaşam pratiklerinin kutsal kitap niteliğindeki ilkelerini sağlayan, Odo’nun yazdıklarıdır. Bu ilkelerin en kayda değerleri, kişisel seviyede mutlak şiddetsizliğe dayanan bir bireysel özgürlük ve toplumsal seviyede de kârdan bağımsız, ihtiyaç merkezli bir ekonomidir. İnsanlar bunu sever ve dünyalarının var olanlar içinde en iyisi olduğuna inanır. Böylelikle Anarres geleneksel bir ütopya olmak için gerekli bütün kriterleri yerine getirmektedir. Öyleyse Anarres’i ‘ikircikli bir ütopya’ olarak adlandırırken kastedilen nedir?
Anarres’in, ziyaretçisini böylesine etkileyen şey aslında zaten bilindik olan kurumlar değil, dünyanın ta kendisidir. Anarres’te devamlı tartışılan, devamlı tarif edilen ve atıfta bulunulan sahne, oyunun kendisini belirliyor. Çünkü bu ütopya, kıtlık hatta neredeyse mahrumiyet üzerine kurulmuş. Bu mukaddes topluluğu yaratan ve onu hâlâ ayakta tutan şey, paylaşım yönünde yapılmış ahlaki bir seçim; ancak kurumların iş görmesini çoğunlukla basit ihtiyaçlar sağlıyor. Çöl koşullarına dayalı bir zorunluluk bu; ütopya coğrafyasının hiçbir yerinde, insan varlığına bu kadar kökten biçimde elverişsiz bir ada bulunmuyor. Dolayısıyla, en basit anlamıyla Le Guin’in alegorisinin söylediği şey, bütün ütopyacı sicile ve insanın yarattığı cennetlere karşıt olarak ideal bir yerin illa ki bolluk üzerine inşa edilmesi gerekmediği, hatta bunun tercih edilir bile olmadığıdır. Fakat üzerinde bir tek yeşil yaprak dahi olmayan bir toprak parçasını ütopya olarak adlandırmak elbette bu terimin, hatta tüm ütopya düşüncesinin üzerine ikircikliliğin gölgesini düşürmek anlamına geliyor. Tüm diğerleri gibi bu da kendi yaratıcı dürtüsünü içinde taşıyan bir ikirciklilik. Bu durum, okuyucuyu, bolluğun ne demek olduğunu, ‘uysal ilkelci’ ve diğer fantazi imgelerin ötesinde, yeniden düşünmeye itiyor.
Bolluğun eksikliği, ütopyacı kurguda kayda değer merkezi bir detayda kendini gösteriyor. Shevek’in doğumundan çocukluğuna, ailevi koşullarından her şeyi öğrenme süreci olarak geçen yeniyetmeliğine uzanan biyografisi, onu bilgisini bir kaldıraç olarak kullanarak evreni dönüştürmeyi deneyecek olan münzevi bir pazarlıkçı haline ustaca hazırlıyor. Arayışındaki ilk kritik engel Shevek’in karşısına bir fizikçi olarak yetiştirildiği resmi eğitiminde çıkıyor: Deha, fakirleşmiş ülkenin sınırlı olanaklarının sınırlarını zorlamakta gecikmiyor. Bu noktada, aşırı vatansever ve milliyetçi kurumların yerine geçecek dünya çapında bir bilim cemiyetine dair bir savunmadan çok daha fazlası vardır. Faydalı bir toplumsal düzenin faydalı bir doğa gerektirmediğini iddia etmek mümkün olabilir. Fakat Shevek’in özel durumu, dehanın beslenmesinin yani bilimsel ilerlemenin, mutlaka onu destekleyen bir bilim cemiyetini ve bolluğa dayalı bir rahatlıktan kaynaklanan malzeme ve etkileşim fırsatlarını gerektirdiğini açıkça gözler önüne seriyor. Dehanın yeşeremediği bir yeri ütopya olarak adlandırmakta gerçek bir ikirciklilik var. Bu, ütopyacıların şimdiye dek üstünü örttükleri bir ikirciklilik halidir. Ütopyalar, iyi vatandaşlar, iyi askerler yetiştiriyorlar fakat ne zaman yazarlarının kendi dehalarından başka, yeni yeşeren dehalara ev sahipliği yapmışlar ki?
Öyleyse Anarres, alışıldık anlamdaki iyi kurumları, başarılı olmanın alışıldık gereklerinin yokluğunu dayatan bir ortamda sunduğu için ikircikli bir ütopya olarak değerlendirilebilir. Özet niteliğindeki tanımsal araştırmasında Darko Suvin ütopyanın sözel bir yapı olarak anlaşılmasının gerektiğini iddia ediyor: “Ütopya sosyopolitik kurumların, normların ve bireysel ilişkilerin yazarın ait olduğu toplumda olduğundan daha mükemmel bir ilke çerçevesinde düzenlendiği belli bir yarı-insan topluluğunun sözel inşasıdır ve bu inşa alternatif bir tarihsel hipotezden kaynaklanan bir yabancılaşma temelinde yükselir”. Mülksüzler’deki ideal toplumun da yukarıdaki faydalı tanımın kriterlerini, ikircikli de olsa, bazı açılardan yerine getirdiğini gördük.

Fantastik Kurgu Nedir

popülerlik kazandıkça, gazetelerde olsun dergilerde olsun bu albenili tanım sık sık karşımıza çıkmaya başladı. Bazen gerçek dışı öğeler içeren her kitap için bu tanımı kullananlar olduğunu görüyoruz. Kimi kitapçıların raflarında da aynı kavram karmaşası göze çarpıyor ne yazık ki. Sanıyorum hepimizin kafası fazla bulanmadan, bu konuyu bir miktar irdelemekte fayda var.

Bilim-kurgu Sinemasının Bilimsel Hataları

Gerçek hayat niçin filmlerdekine benzemez? Cevap çok basit: Fizik kuralları yüzünden!

Insultingly Stupid Movie Physics (İnsanı Aptal Yerine Koyan Sinema Fiziği) adlı kitabında Tom Rogers “Hollywood’un size aptalca fizik kurallarını yutturmaya çalışması bir hakarettir” diyerek “Bu sadece bir film” demenin sinemada yapılan hataları örtmeye yetmeyeceğini belirtiyor.
Hollywood Science (Hollywood Bilimi) kitabında Sidney Perkowitz gerçek bilimle filmlerdeki kurgusal bilim arasındaki ilişkiyi detaylı şekilde inceliyor.
Bilim-kurgu sinemasına hepimiz hayranız. Ama arada bir "Yuh artık! Bu kadar da olmaz..." dediğiniz filmler olmuyor mu?

Size bilimsel bir öykü anlatmak iddiasında olan bir filmin bilimsel kuralları hiçe sayması sinemasever bazı fizikçileri isyan etme noktasına getirdi.

Örneğin; Tom Rogers ve Sidney Perkowitz gibi iki uzman fizikçi Hollywood filmlerinin insan aklını ve bilimsel gerçekleri hiçe sayan uygulamaları karşısında oturup kitap yazma gereği duymuşlar.

Gerçek hayattaki bilimsel çalışmalar ve gelişmeler pek nadiren heyecan verici görünür. Beyaz önlük giymiş sakin insanların bir laboratuvarda ciddi işlerle meşgul olması sinematografik açıdan pek de heyecan verici sayılmaz. Bu açıdan bakıldığında bilim–kurgu sinemasının biraz fazlaca hayalperest senaryolara yüklenmesi anlayışla karşılanabilir. Ama gene de akıllı bir sinema seyircisinin sabrını zorlamamak gerek.

Bilim–kurgu sinemasında bazı genel hatalar var ki artık üstünde bile durmuyoruz. Mesela uzayda ses duyulması, kurşunların izlediği yol, patlamaların şekli, araçtan araca sıçrama, görünür lazer ışınları vs.

Biz bu genel hataları bir kenara bırakıp seçtiğimiz bazı filmlerde kör parmağım gözün üstüne yapılan bazı bilimsel hataları sergilemeye çalışacağız. Aşağıdaki linklerde bazı bilim–kurgu filmlerinin hatalarını okurken umarız ki, bir dahaki seferde ukala bir film yönetmeninin sizi aptal yerine koymasına izin vermeyecek bilgi birikimine ulaşacaksınız.

Bilimsel açıdan hatalar içeren bilim-kurgu filmlerinden bazıları

Armageddon filmindeki bilimsel hatalar
Yaratık (Alien) filmindeki bilimsel hatalar
Gerçeğe Çağrı filmindeki bilimsel hatalar
'Eyvah, çocuklar küçüldü' filmindeki hatalar
'Independence Day' filmindeki bilimsel hatalar
'The Day After Tomorrow' filmindeki hatalar
Yıldız Savaşları Destanı (Star Wars Saga)
Maymunlar Gezegeni (Planet of the Apes-2001)
'Artificial Intelligence' filmindeki bilimsel hatalar
Robin Hood: Hırsızlar Prensi
Su Dünyası (Waterworld) filmindeki hatalar
Kor (The Core) filmindeki bilimsel hatalar
Yıldızlı Pekiyi: Apollo 13

Fantezi Dünyası - Fantastik Resimler - Fantastic Pictures * Orta Dünya,Bilimkurgu,Mitoloji ** Science Fiction - Middle-earth