Sen de İzle!

25 Aralık 2011 Pazar

Amazon Kadın Savaşçılar Kabilesi Dahomey Amazon tribe of women warriors

Amazon Kadın Resimleri, Kadın Savaşçılar , Amazon Kabilesi , Dahomey , Amazon tribe , amazon women , women warriors

Fantezi Dünyası - Fantastik Resimler - Fantastic Pictures * Orta Dünya,Bilimkurgu,Mitoloji ** Science Fiction - Middle-earth

Ramses II The Pharaoh Fantasy Warrıor Man

Ramses II , Pharaoh ,Fantasy man,Warrıor Man, Ramses II the Pharaoh comic illustration, fantastik savaşçı adam resimleri
Fantezi Dünyası - Fantastik Resimler - Fantastic Pictures * Orta Dünya,Bilimkurgu,Mitoloji ** Science Fiction - Middle-earth

Poseidon Yunan Deniz Tanrısı, Poseidon greek god sea fiery trident

Poseidon , Yunan tanrıları, Deniz Tanrısı, Poseidon , greek god, sea fiery trident, Poseidon greek god sea fiery trident


Fantezi Dünyası - Fantastik Resimler - Fantastic Pictures * Orta Dünya,Bilimkurgu,Mitoloji ** Science Fiction - Middle-earth

13 Aralık 2011 Salı

Rol Yapma Oyunu Nedir?

Rol yapma oyunu nedir?

Rol yapma oyunu İngilizce’si RPG (role playing game) ya da FRP (fantasy role playing) olan ve hayali bir dünyada hayali karakterlerin canlandırılması fikri üzerine kurulmuş bir oyundur.

Bilim-kurgu Yazınının en çok Üzerinde Durduğu Konular

Bilim-kurgu yazınının en çok üzerinde durduğu konulan şöyle özetleyebiliriz:

*Uzay gezileri, zaman içinde yer değiştirme ya da zaman içinde geziler, başka boyutlarda ya da koşut evrenlerde geziler.

*Başka yıldızlardan gelen akıllı ya da akılsız yaratıklarla, uzay canavarlarıyla karşılaşma.

*Dünyanın gelecekteki tarihi ya da varsayımlı tarih. Dünyanın sonu.

*Olağanüstü buluşların yarattığı durumlar. Robotlar. Telepati ve duyular üstü algılama (ESP).

*Ütopyalar, kurgusal dünyalar.

Şimdi bu konuları teker teker inceleyelim.

Lukianos ile Cyrano'yu saymazsak daha geçen yüzyılda Jules Verne ve H. G. Wells aya yapılacak gezileri düşlemişler ve bunları romanlarında anlatmışlardı. Onlardan sonra pek çok yazar ay yolculuğunu konu olarak ele almıştı. Onların düşleri artık gerçekleşti bugün. Ay yolculuğu yapıldı. İnsanoğlu aya ayak bastı. Ay yüzeyinde yürüdü. Gözlemler yaptı. Örnekler toplayarak dünyaya döndü. Böylece bilim-kurgu yazınının

Yazın'da bilim kurgu

Yazın'da bilim kurgu
* Aşkın Güngör
* Özlem Alpin
* Jules Verne
* Karel Čapek
* Arthur C. Clarke
* Isaac Asimov
* Frank Herbert
* H.G. Wells
* Yevgeni İvanoviç Zamyatin (Zemyetkin)
* Stanislaw Lem
* Philip K. Dick
* Ursula K. LeGuin
* J. G. Ballard
* Samuel Delany
* Jack Vance
* David Brin

Uzun İnce Bir Yol Bilim-kurgu

Uzun İnce Bir Yol Bilim-kurgu

Eski Hindistan'da Ufo'lar

Eski Hindistan'da Ufo'lar Eski Hindistanda ufolar (vimana)
Hindistan'ın ulusal destanı Mahabharata, aslında bir şiirdir ama çok büyük ve karmaşık bir şiir külliyatı olarak düşünülebilir. Sözcük sayısı " Mesnevi " den çok daha ötededir ama büyük olasılıkla tek bir kişi tarafından yazılmamıştır.Sanskritçe yazılmış olan Mahabharata şimdiye kadar yazılan en uzun şiirdir " Stanza " denilen yüz bin kıtadan oluşur yani Ansiklopedi Britannica 'nın tamamı kadardır. Bazılarına göre MÖ3-5. yy aralarında yazılmıştır, bazılarına göre MS.4.yy 'da derlenmiş, bazılarına göre ise çok daha eskilere 19-20.000 yıl evvel yazılmıştır. Hintlilere göre Mahabharata'da olmayan bir şey hiç bir yerde yoktur. Batı dünyası bu inanılmaz dev destanı ancak 18. yy'dan sonra tanımıştır o da destanın sadece küçük bir bölümü olan 1785'de Londra'da Charles Wilkins çevirisiyle yayınlanan "Bhagavadgita"dır. 19.yy' da doğubilimci Hippolyte Fauche, 200 kişilik bir ekiple tüm destanı Fransızca'ya çevirmeye başladı ama ömrü vefa etmedi. Sonuçta eksiksiz çeviri 20.yy'ın başlarında yine Hintliler tarafından Bombay'da gerçekleştirildi.

Mahabarata' dan Alıntılar
Sanskritçe’de " Maha " büyük ve her şeyin toplamı anlamına gelir; " Bharata " ise komünyel bir isimdir veya bir bilgeliğin tanımıdır. Daha öte metafizik yorumlarda sözcüğün " insan " anlamında olduğu da söylenir; bu bağlamda " insanlığın öyküsü " yazılmıştır.Destanda anlatılan dev savaş öncelikle Klanlar arası bir çatışma gibi görünse de, aslında tüm gezegenin egemenliği yolunda bir kavgadır ama sonunda öyle bir savaş başlar ki, tüm evren yok olma tehlikesiyle karşı karşıya kalır. Savaşta kullanılan silahlar hem dünyasal ( Ok, balta, kılıc, mızrak gibi ) hem de tanrısaldır ( Işınlar, atomik silahlar, uçan araçlar gibi ) Bir bakışa göre, Mahabharata en eski bilim kurgu örneğidir ve zeki canlılar arasındaki bir anlaşmazlığı bir savaşı ve günümüz teknolojisinin çok ötesinde silahların kullanıldığını anlatır. Örneğin bir bölümde içinde destanın kahramanlarından olan Krisnha' nın da bulunduğu Vrishni 'ler Salva adlı kötü bir güçle kuşatırlar. Bunun üzerine zalim Salva, her yere gidebildiği Saubha adlı arabasına binerek "yükselir" ve sayısız cesur Vrishni genciyle birlikte tüm bir kenti harabeye çevirir. Saubha adlı araç daha önceki bölümlerde anlatıldığına göre savaşın yönetildiği bayrak gemisidir ve

12 Aralık 2011 Pazartesi

Kitap Özetleri, Kitap Özeti / E-Kitap - E-book: yaşanmış esrarengiz olaylar(21.yy insanının cinler...

Kitap Özetleri, Kitap Özeti / E-Kitap - E-book: yaşanmış esrarengiz olaylar(21.yy insanının cinler...: bu kitapta insanların ilginç anılarını okuyacaksınız kitabı indirmek için tıklayın Hotfile.com: One click file hosting: yaÅ�anmıÅ� es...

E-Kitap - E-book :kitap özetleri, kitap özeti, yeni çıkan kitaplar, romanlar, hikayeler, biyografiler, kitap oku, bedava kitap

5 Aralık 2011 Pazartesi

Tolkien Evreninde Hayali kahraman Elendil

Elendil



Tolkien Evreninde Hayali kahraman
Arnor ve Gondor'un Dúnedain kralıdır. Elendil, Andúnie'den Númenórean bir prensti. İkinci Çağın 3319 yılında Númenór'un Yıkılışından sonra Elendil ve oğulları Isıldur ve Anárion, dokuz gemi ile Orta Dünyaya gelerek, Orta Dünyadaki Dúnedain krallıklarını kurdular. Uzun Elendil, kuzeydeki Arnor krallığında yaşamayı tercih etti ve Arnor ile Gondor'un ilk Yüksek Kralı unvanını aldı; oğulları ise

Elflerin Öyküsü VIII

Bu dönemde Melkor'un yaydığı yalanlar meyvalarını vermiş ve husursuzluk ve savaşlara neden olmuştur. Büyük Örümcek Ungoliant ile gelen Melkor, Ağaçları yoketmiş ve Ölümsüz Topraklar sonsuza dek bunların Işığından mahrum kalmıştır. Bunu izleyen Uzun Gecede Melkor Silmarilleri çalmış ve Ungoliant ile birlikte Helcaraxë ya da "unufak olan buzlar" yolu ile kaçarak Orta Dünyadaki büyük sığınağı Angband'ın Kuyularına geri dönmüştür.



Fëanor öç almaya yemin etmiş ve Noldor, Melkor'u Orta Dünyaya kadar takip etmişlerdir. Bunları yaparken de lanetlenmiş bir halk haline gelmişlerdir çünkü Alqualondë'de Teleri'nin kuğu gemilerini çalmış ve Elf kardeşlerini öldürmüşlerdir. Bu Elfler arasındaki ilk Irkdaş Katlidir. Finwë'nin Noldor'u Teleri gemileri ile Büyük Deniz Belegaer'i geçerken, Fingolfin önderliğindeki Noldor ise, büyük bir cesaret göstererek yürüyerek Helcaraxë'yi geçmişlerdir.
Fantezi Dünyası - Fantastik Resimler - Fantastic Pictures * Orta Dünya,Bilimkurgu,Mitoloji ** Science Fiction - Middle-earth

Elflerin Öyküsü VII Orta Dünyada Gri Elfler

Orta Dünyada (Gri Elfler olarak adlandırılan) Sindar, Maia Melian'ın öğretileri ve ışığı sayesinde Ölümlü Topraklardaki tüm diğer Elflerden daha güçlü hale gelmişlerdir. Doriath Ormanında büyük güce sahip büyülü bir krallık kurulmuştur. Mavi Dağların Cücelerinin yardımı ile Sindar, dağın altında olduğu için Bin Mağara adıyla da bilinen Menegroth şehrini inşa etmişlerdir. Yerin altında olmasına rağmen bu şehir, altın lambalarla aydınlatılmış bir ormana benziyordu. Galerilerinde kuşların şarkıları ve gümüş çeşmelerinden akan suların sesi duyulabiliyordu.



Bunlar hem Ölümlü Topraklardaki hem de Ölümsüz Topraklardaki Eldar'ın büyük Çağları idi. Noldor prensi Fëanor'un elmasa benzeyen ve bir yaşam türü olan bir alevle ve aynı zamanda Valar Ağaçlarının yaşayan Işığı ile kendiliklerinden parlayan üç mücevher olan Silmarilleri yarattığı dönem de budur.

Elflerin Öyküsü VI

Teleri'nin kaderi diğer ırkdaşlarından farklı idi ve bunlar çeşitli gruplara bölündüler. Teleri, tüm halklar içinde en kalabalığı olduğundan, denizi geçişleri de yavaş oldu. Pek çoğu yolculuktan vazgeçti ki, bunların arasında Nandor, Laiquendi, Sindar ve Falathrim sayılabilir. Yüksek Kral Elwë'nin kendisi de ortadan kaybolarak Orta Dünyada kalmıştır. Fakat Teleri'nin büyük kısmı Batıya yönelmiş ve kral olarak Elwë'nin erkek kardeşi Olwë'yi alarak Büyük Denize ulaşmışlardır. Orada Ulmo'yu beklemişler ve Ulmo onları sonunda Eldemar'a götürmüştür.





Eldemar'da Vanyar ile Noldor, Túna Tepesi üzerinde Tirion adı verilen büyük bir şehir inşa ederken, Teleri de kıyıda Kuğular Limanı ya da kendi dillerinde Alqualondë adı verilen lim

Elflerin Öyküsü V

Elflerin Öyküsü V
Bu yüzden Elfler ilk defa bölünmüş oldular çünkü Elf halkının tamamı Orta Dünyayı bırakarak Ölümsüz Toprakların Sonsuz Işığının bir parçası olmak istemedi. Valar'ın çağrısı üzerine pek çoğu Batıya gitti ve bunlara Eldar yani "Yıldızların halkı" adı verildi fakat bir kısmı da yıldız ışığının aşkına geride kaldı ve bunlara da Avari yani "isteksizler" adı verildi. Doğa ile ilgili konularda yetenekli ve hemcinsleri gibi ölümsüz olmalarına rağmen, bu ikinci grup daha zayıf bir halk olarak kabul edilir. Bunlar Melkor'un güçlü olduğu doğu ülkelerinde kaldılar ve bu yüzden sayıları yavaş yavaş azaldı.




Eldar ayrıca Büyük Yolculuğun Halkı olarak da bilinirler çünkü batıdaki Büyük Denize doğru Orta Dünyanın patikasız topraklarında yıllarca yolculuk etmişlerdir. Bu Elf insanları üç ayrı kral tarafından yönetilen Üç Halktan oluşmuştu. Bunlardan ilki olan Vanyar'ın kralı Ingwë, ikincisi Noldor'un kralı Finwë ve üçüncüsü Teleri'nin kralı Elwë Singollo idi. Vanyar ile Noldor Batı Denizi Belegaer'e Teleri'den çok önce vardılar ve Suların Efendisi Ulmo onlara gelerek onları büyük bir gemiye benzeyen bir adanın üzerine yerleştirdi. Sonra da bu iki halkı denizin üzerinde çekerek Ölümsüz Topraklarda Valar'ın onlar için hazırladığı yer olan Eldemar'a götürdü.

Ulmo

Elflerin Öyküsü IV

Elflerin Öyküsü IV

Yıldız Işığının İlk Çağında, Utumno'nun düşüşünden ve Karanlık Düşman Melkor'un yenilgiye uğratılmasının ardından Valar, Elfleri Batıdaki Ölümsüz Topraklara (Undying Lands) çağırdılar. Bu Güneşin ve Ayın doğmasından önce, Orta Dünyayı yalnızca Yıldızların aydınlattığı ve Valar'ın Elfleri karanlıktan ve Melkor'un ardında bıraktığı ve hala etrafta gezinen kötülükten korumak istediği dönemde idi.




Ve böylece, Batıdaki denizlerin ardında bulunan Ölümsüz Topraklarda Valar, Eldamar yani "Elf yurdu" adını taşıyan bir yer hazırladılar; zaman içinde Elflerin burada gümüşten kubbeleri, altından sokakları ve kristalden merdivenleri olan şehirler inşa edileceği öngörülmüştü.

Kara Elf

Kara Elf

Menzobberranzan diyorlar adına
Kayanın içinde bir şehir saha
Dört bir yanı toprakken
Kurtulmak mümkün değildir elflerden.
Üstelikte orada hüküm surer
En acımasızları elflerin.

Erkekleri iyi kılıç kullanır.
Savaşta iyidirler elfler için bile
Ama kadınlara karşı gelince
Hepsi ufak bir kedi gibi uysaldır

Diğer ırkları küçümserler kuzenleri gibi tıpkı
Birbirlerini de sevmezler pek.
Öldürmek en sevdikleri eğlencedir.
Birbirlerini kuzenlerini diğer ırkları.
Hayatları acı çektirmek ve çekmekle geçer

Güzeldirler ve uzun vucudları dengeli
Ama bu harcanır tıpkı ömürleri gibi
Toprağın içinde toprağı bile bilmezler
Uyumlu yaşamak varken hükmetmek isterler.
Paylaşmanın tadını hiç keşfedemezler.

Bir uç noktadır kara elfler elfliğin uç noktası
Kendini beğenmişliğin ve küçümsemenin
Artık onlar için ırklarından da öte
Yalnız kendileri vardır güzelliği hak eden
Bu nedenle işle bilemezler asla
Aslında güzellik nedir ve nedir hayatın anlamı
Ancak ölünce anlarlar hayat dedikleri koca ya




Fantezi Dünyası - Fantastik Resimler - Fantastic Pictures * Orta Dünya,Bilimkurgu,Mitoloji ** Science Fiction - Middle-earth

Elflerin Öyküsü III

Elflerin Öyküsü III

Büyüklükleri henüz yaratılmamış olan İnsanlarınki (Men) gibi olacak fakat Elfler ruh ve bedence daha güçlü olacaklar ve yaşlandıkça zayıf düşmeyecek fakat bilgelik ve güzellik kazanacaklardı.




Tanrısal Valar'a göre büyüklük ve güç açısından çok daha zayıf olmakla birlikte Elfler, bu güçlerin doğasına İkinci-doğan İnsanlara göre çok daha yakındır. Söylendiğine göre Elfler, her zaman Yeryüzünün hemen çevresindeki Ayın parıltısına benzeyen bir ışık içinde yürürler. Saçları altın gibi eğrilmiş ya da gümüş veya

Elflerin Öyküsü II

Elflerin Öyküsü II



Böylece Dünyada-doğanların Ilúvatar olarak tanıdığı Tek Varlık Eru, tüm zamanların en güzel ve en bilge ırkını yaratmış oldu. Ilúvatar, Elflerin tüm diğer yeryüzü yaratıklarından daha fazla güzelliğe sahip olacaklarını ve daha fazla güzellik yaratacaklarını ve

Elfler'in öyküsü Göklerin Efendisi Varda Orta Dünya

Elfler'in öyküsü I



Göklerin Efendisi Varda Orta Dünya üzerindeki parlak Yıldızlara yeniden ışık verdiği anda Eru'nun çocukları, Cuiviénen Denizi yani "uyanış suyunun" yanında gözlerini açtılar. Efler olarak adlandırılan bu halk, Quendi idi ve yaratıldıkları anda ilk gördükleri yeni Yıldızların ışığı oldu. Bu nedenle Elfler, yıldız ışığını her şeyden çok sever ve tüm Valar arasında Elentári yani Yıldızların Kraliçesi olarak adlandırdıkları Varda'ya taparlar. Ve dahası, uyandıkları anda Elflerin gözüne giren yeni ışık orada kalmış ve bu andan sonra gözlerinde parlamaya devam etmiştir.


Varda




Ainu, Valier'in en güçlüsü, Aratar, Manwë'nin eşi. Taniquetil'in zirvesinde, Ulmardin'de yaşarlar. Melkor'un en

Tolkien'e göre yaradılış efsanesi - Güneşin Üçüncü Çağı

Tolkien'e göre yaradılış efsanesi..
Bölüm VIII

Güneşin Üçüncü Çağı


Tolkien tarihinde Güneşin Üçüncü Çağı ile ilgili en önemli iki konu, Gondor ve Arnor Krallıklarının varlıklarını sürdürebilmiş olması ve Yüzüklerin Efendisi Sauron'un Tek Yüzüğünün kaderidir.
İkinci Çağın sonunda Yüzüklerin Efendisi Sauron yenilgiye uğratıldığında, parmağından Tek Yüzüğü kesip alan Birleşik Gondor ve Arnor Krallıklarının Yüksek Kralı Isildur idi.
O dönemde bu, doğru bir hareket ve Karanlıkların Efendisinin gücünü ortadan kaldırmanın tek yolu olarak görülmüştü; fakat, Isildur Tek Yüzüğü ele geçirdiğinde, Yüzüğün kötü gücünden etkilendi. Güçlü ve onurlu olmasına rağmen güce yenik düştü.
Isildur o sırada Yüzüğün ateşlerinde yapılmış olduğu ve yine yalnızca ateşlerinde yokedilebileceği Kıyamet Dağının (Mount Doom) volkanik yamaçlarında bulunmasına rağmen, Yüzüğü yoketmedi. Isildur bu kötülük çağrısına yenik düşerek, Tek Yüzüğü sahiplendi ve böylece lanetinden etkilenmiş oldu. Üçüncü Çağın 2. yıında Isildur ve üç büyük oğlu Anduin Vadilerinden kuzeye doğru giderlerken, bir Orc çetesi tarafından tuzağa düşürüldüler.






Gladden Otlakları Savaşı adı verilen bu çatışmada Isildur ile üç oğlu öldürüldü ve Tek Yüzük

Bilimkurgu : Savaş Bilimkurgusu

Savaş temasıda bilimkurguda birçok zaman eleştirilen ve arka plan olarak kullanılan bir konu olmuştur.İnsanoğlunun birbiriyle olan veya bir şeyle olan mücadelesi her zaman insanları ilgisini çekmiştir.Bazen küçük bir grubun başlarındaki bir tehlikeyle olan mücadelesi bazen de gezegenin birbirleriyle kapışması anlatılabilir.Genel olarak derin mücadele tasvirleri ve bireye indiği zaman karakterlerin ruh hallerine dair incelemeler yer alır.Fakat konu savaş olunca politika ve felsefeyle de bağlantıları vardır.Gezegenler bazında anlatıldıgında orduların manevraları veya kritik

İnsanın yerine kim geçebilir? - Brian Aldiss (Kısa Öykü)

İnsanın yerine kim geçebilir?

Tarla-sürücü, iki bin dönümlük tarlanın üst toprağını havalandırmayı bitirdi. Son açtığı yarığı bırakarak, karayoluna doğru tırmandı. Nasıl ve ne kadar çalışmış olduğunu kontrol etmek için geriye baktı. Yaptığı iş oldukça fazlaydı; ancak ne var ki arazi kötüydü. Dünya'nın diğer yerleri gibi burası da aşırı ekim ve nükleer bombardımanların uzun kalıcı etkileri sonucu işe yaramaz hale gelmişti. Normalde toprağın bir süre nadasa bırakılması gerekliydi ama Tarla-sürücüye başka komutlar verilmişti.

Yolun aşağısına doğru yavaşça, zaman öldürerek yürüdü. Çevresindeki tüm düzenliliği takdir edebilecek derecede zekiydi. Atomik yakıtın üstündeki gevşek kontrol kapağı dışında onu hiç bir şey kaygılandıramazdı, yüz metreyi bulan boyuyla makine güneş ışığında parıldadı.

Ziraat istasyonuna giden yolda başka bir makineyle karşılaşmadı. Tarla-sürücü bunu hiç yorumlamadan fark etmişti. İstasyon sahası içinde birkaç makine görülmekteydi. Bunlar sima olarak yabancı değildi. Çoğu artık kendi amaçları dışında olmalıydılar. Bazıları hareketsiz bazıları da saha içinde değişik hareket, bağırış ve çığlıklarla dolanıp duruyorlardı.

Yanlarından dikkatle geçen Tarla-sürücü, Depo-3'e doğru yöneldi. Deponun yanında, aylak aylak dolaşan tohum dağıtıcısına, "Patates tohumu için istemim var." dedi, ve hemen gövdesinin içinde istenen miktarı, tarla numarası ve diğer başka şeyleri bildiren bir komut kartı yazdı. Kartı gövdesindeki bir yarıktan çıkararak, dağıtıcıya verdi.

Dağıtıcı, kartı gözüne yaklaştırıp."İstem, komut içindedir. Ama Depo henüz açık değil. İstenen patates tohumları depoda bulunmakta, o halde isteğinizi sağlayamam."

Herbert G. Wells (Bilimkurgu yazarı)

Herbert G. Wells (Bilimkurgu yazarı)

İngiliz yazar, gazeteci, sosyolog ve tanınmış tarihçisidir. 21 Eylül 1866'da Bromley'de (Kent) doğmuştur.

18 yaşında iken daha sonraları Kraliyet koleji olarak anılacak olan okulda biyoloji bursu kazanır. 1888'de Londra Üniversitesinden mezun olan Wells, fen bilimleri öğretmeni olur. Yaşamının bu bölümü bir dizi hastalık ve mali problemlerle dolu olarak geçmiştir. 1891 yılında kuzeni Isabel Mary Wells ile evlenen H. G. Wells'in bu evliliği başarısızlıkla sonuçlanır. Sonradan 1894 yılında önce öğrencisi sonra karısı olacak yazar Amy Calilerine Robbins ile karşılaşır, 1895 yılında da evlenirler.

Richard Matheson (Bilimkurgu Yazarı)

Richard Matheson (Bilimkurgu Yazarı)

1926 yılında New Jersey/A.B.D.'de doğan korku ve bilimkurgu yazarıdır. Missouri Üniversitesinde gazetecilik okumuştur. Bilimkurgu alanına 1950 yılında "Magazine of Fantasy and Science Fiction" dergisinde yayınlanan "BORN OF MAN AND WOMAN" adlı öyküsüyle girdi. Bu öykü bugün bile klasikler arasında sayılır.

Mack Reynolds (Bilimkurgu yazarı)

Mack Reynolds (Bilimkurgu yazarı)

Gerçek adı McCord Dallas olan Mack Reynolds 1917 yılında A.B.D.'de doğmuştur. Çok eser vermesine rağmen pek tanınmayan yazar A.B.D. İşçi Partisinin 25 yıl süresince aktif üyesi olmuştur. Babası da A.B.D. başkanlık yarışına iki kez katılmıştır. Çeşitli basın−yayın organları için dünyayı da gezen yazarın bilimkurgu anlayışı gelecekteki sosyal ve ekonomik yapıların farklı olabilirliklerini gerçekçi bir şekilde sorgulamasıdır. Ana akıma dahil birçok yazar 1950'li yılların A.B.D.'nin daha gelişmiş bir şeklini galaksiye yayıp bir galaksi imparatorluğundan söz ederlerken Mack Reynolds sosyal−ekonomik

Gümlemeyen Tabanca - Robert Sheckley (Kısa Öykü)

Gümlemeyen Tabanca - Robert Sheckley (Kısa Öykü) Gümlemeyen Tabanca

Bir dal mı çatırdamıştı? Dixon çevresine bakındı ve bir gölgenin çalılıklarla kaynaştığını gördüğünü sandı. Birden sanki donmuş gibi durdu ve ağaçların yeşil gövdelerinden geriye baktı. Mutlak beklentili bir sessizlik hakimdi. Gökyüzünde bir leş yiyicisi sıcak tavayla birlikte daha yükseklere tırmanıyor, umarak ve bekleyerek güneş yanığı araziyi süzüyordu.

Nick Dixon, hafif, sabırsız bir soluk duydu arkasındaki çalılıktan. Artık izlendiğini biliyordu. Daha önce yalnız tahmin etmişti. Demek ki o, görünmez, hayali biçimleri kendisi hayal etmemişti. İşaret istasyonuna gidişinde onu rahat bırakmışlardı. Onu izlemiş ve düşünmüşlerdi. Şimdi ise denemek istiyorlardı.

Silahı kılıfından çıkarıp emniyeti kontrol ettikten sonra yerine koyup yürümeye devam etti.

Yine bir soluma duydu. Herhangi bir şey sabırla onu takip ediyordu. Herhalde çalılıkları terk edip ormana girmesini bekliyordu. Dixon sırıtıyordu. Hiçbir şey onu tehdit edemezdi. Silah ondaydı. Uzay gemisinden onsuz uzaklaşmaya asla cesaret edemezdi. Yabancı bir gezegende insan öylesine rahat dolaşamazdı. Ama Dixon bunu rahatlıkla yapabiliyordu. Çünkü belinde, yürüyen sürünen, uçan veya yüzen her şeye karşı mutlak koruyucu olan tabancayı taşıyordu.

Tekrar arkasına bakındı. Elli metre yakınında üç hayvan görünüyordu. Bu uzaklıktan köpeğe ya da sırtlana benziyorlardı. Öksürüp sinsice ilerlemeye devam ettiler.

Yavaşça silaha dokundu, ama kullanmamaya karar verdi. Yaklaştıklarında yeterince zaman olurdu.

Dixon heybetli bir göğüs kafesine sahip, geniş omuzlu, kısa boylu bir adamdı. Saçları karışık ve sarışındı. Uçları yukarı burulmuş bir sarı bıyığı vardı. Bu bıyık güneş yanığı yüzüne açık vahşi bir anlatım katıyordu.

Güneşsiz Bir Denize Doğru - Cordwainer Smith (Kısa Öykü)

 Güneşsiz Bir Denize Doğru - Cordwainer Smith (Kısa Öykü) Güneşsiz Bir Denize Doğru

Yükseklerde, Yükseklerde, gökyüzünde çınlarlar! Parlak, ne kadar parlak şu Xanadu'nun ikiz aylarının ışığı, kayıp Xanadu, güzel Xanadu, zevk merkezi Xanadu. Duyguların, bedenin, ruhun zevki. Ruh mu? Kim ruh hakkında bir
şey dedi?

I

Durdukları yerde rüzgâr fısıldıyordu. Zaman zaman Madu, eskimeyen kadınsı bir hareketle, minik gümüş rengi eteğini çekiştiriyor veya aynı şekilde küçük kolsuz ceketini düzeltiyordu. Bu üşüdüğünden değildi. Ufaltılmış giysisi Xanadu'nun düzenli iklimine uygundu.

Kız düşünüyordu: "Nasıl biri olacak acaba bu Vasıta Lordu? Genç mi yoksa yaşlı mı. sarışın mı yoksa esmer mi, zeki mi yoksa aptal mı?" 'Yakışıklı veya çirkin mi' diye düşünmedi; Xanadu üzerinde yaşayanlarının fiziksel mükemmellikleriyle bilinirdi ve Madu bundan daha azını umamayacak kadar gençti.

Kızın yanında bekleyen Lari Uzay Lordu'nu düşünmüyordu.Zihni yeniden dansın video kasetlerini, İnsanlıkyuvası'nın eski günlerinden gelen grubun, 'Bolşoy' adındaki grubun karmaşık adımlarını ve hareketlerin güzel coşkusunu görüyordu. 'Bir gün,' diye düşündü, 'ah, belki bir gün ben de öyle dans edebilirim...'

Kuat düşünüyordu: 'Kimi kandırdıklarını sanıyorlar? Xanadu'nun yöneticisi olduğumdan beri ilk defa bir Lord buraya geliyor. Sytron IV'teki savaşın Kahramanıymış! O savaş biteli aylar oluyor... İyileşecek kadar zamanı olmuştur, tabii gerçekten yaralandıysa. Hayır, başka bir şeyler var... Bir şey biliyor veya bir şeyden şüpheleniyorlar... Eh, onu meşgul ederiz. Xanadu'nun sunabileceği bütün zevkler düşünülürse bu da zor olmaz... ayrıca Madu da var. Hayır, adam şikayet edemez, yoksa kendini ele verir...'

Ve bu arada, ornitopter yaklaşırken, kaderleri de yaklaşıyordu. Kaderleri olacağını bilmiyordu: kaderleri olmayı düşünmüyordu ve kaderleri önceden belirlenmemişti.

Alçalan ornitopterdeki yolcu etrafı sezmek, hissetmek için zihniyle uzandı. Zordu, inanılmaz derecede zordu... kendi zihni ve hissetmeye çalıştığı zihinler arasında kalın bir bulutumsu örtü -bir sis- var gibiydi. Bu kendisinin, savaştan kalan zihin hasarı mıydı? Yoksa başka bir şey miydi, gezegenin atmosferi gibi -telepatiyi- değiştirmek veya önlemek için bir şey?

Lord bin Permaiswari başını salladı. Kendinden o kadar şüphe ediyordu, kafası o kadar karışıktı ki! Savaştan... korku makinelerinin zihin yaralayıcı sondalarından beri... ne kadar kalıcı hasar bırakmışlardı? Belki burada, Xanadu'a dinlenebilir ve unutabilirdi.

Ornitopterden dışarı adımını atarken. Lord bin Permaiswari daha da büyük bir şaşkınlık hissetti. Xanadu'nun güneşi olmadığını biliyordu, ama onu selamlayan yumuşak gölgesiz ışığa hazırlıklı değildi, İkiz aylar, görünüşe göre, yan yana duruyorlar ve ışıkları milyonlarca ayna tarafından yansıtılıyordu. Yakın mesafede, millerce beyaz kum uzanırken, uzaklarda tabanlarında simsiyah denizin köpürdüğü tebeşir rengi kayalıklar duruyordu. Beyaz, siyah, gümüş rengi. Xanadu'nun renkleri.

Kuat gecikmeden adama yaklaştı. Kuat'ın korkuları Uzay Lordu'na ilk attığı bakışla yok olmuştu. Ziyaretçi gerçekten de hasta ve şaşkın görünüyordu: böylece, Kuat'ın yumuşak huyluluğu, fazla bir çaba harcamasına gerek kalmadan, ortaya çıkmıştı.

'Xanadu size hoş geldiniz der. Lord bin Permaiswari. Xanadu ve Xanadu'nun tüm sundukları sizindir.' Geleneksel selamlama adamın kaba sesinden dolayı garipleşiyordu. Uzay Lordu önünde iri bir adam gördü, uzun ve aynı şekilde ağır, kasları parlıyor, uzun kızılımsı saçları ve sakalı ayların ve aynaların ışığında morumsu bir şekilde görünüyordu.

'Sadece Xanadu'da olmak bile, Yönetici Kuat, bana büyük zevk veriyor ve gezegen ile içindekileri size geri veriyorum,' diye yanıtladı Lord Kemal bin Permaiswari.


Kuat döndü ve yanındaki iki kişiyi işaret etti.

'Bu Madu, uzak bir akrabam ve korumam altında. Ve bu da Lari, kardeşim, -babamın dördüncü eşinin oğlukendini Güneşsiz Deniz'de boğan eşinin.' Uzay Lordu Kuat'ın gülüşünden ürktü, ama gençler bunun farkına varmamış gibiydiler.

Nazik Madu hayal kırıklığını sakladı ve Lord'u uygun bir nezaketle selamladı. Parlayan bir görüntü, göz kamaştıran bir zırh veya sadece 'Ben bir kahramanım,' diye haykıran bir hava bekliyordu (ya da ummuş muydu?). Bunun yerine entelektüel görünüşlü, yorgun, yaşamış olduğu otuz yıldan daha yaşlı görünen bir adam görüyordu. Ne yapmış olduğunu, bu adamın Styron IV'teki savaşta insan kültürünün kurtarıcısı olarak neden Vasıta'nın dilinde dolaştığını merak etti.

Lari, erkek olduğu için, savaşın gerçeklerini Madu'dan daha iyi biliyordu ve Lord bin Permaiswari'yi ciddi bir saygıyla selamladı. Hayal dünyasında, sadece rahat bir zarafete sahip dansçıların ve koşucuların arkasında ikinci sırada, Lari zekaya önem verirdi. Bu, kendini, yaşayan zihnini, zekasını korkulan korku makinelerinin önüne atan... ve kazanan adamdı! Bedeli yüzünden okunabiliyordu, ama KAZANMIŞTI. Lari ellerini birleştirip, bir sadakat hareketiyle alnına götürdü.

Lord. Lari'nin kalbini fetheden bir hareket yaptı. Lari'nin ellerine dokundu ve, 'Arkadaşlarım bana Kemal der,' dedi. Sonra buna Madu'yu, ve neredeyse sonradan aklına gelmiş gibi Kuat'ı da katacak şekilde döndü.

Kuat neredeyse unutulduğunu fark etmedi. Arkasını dönmüş ve sarı ve siyah çizgili kocaman bir tüy yumağı gibi görünen şeye doğru yürüyordu. Garip bir ıslık sesi çıkardı ve yumak bir anda dört tane aşırı büyük kediye dönüştü. Her kedi eyerlenmişti ve her eyerde bir tutma halkası vardı, ama kedileri idare etmenin belirgin bir yolu yoktu.

Kuat Kemal'in sorusunu yanıtladı. 'Hayır, elbette onları idare etmenin bir yolu yok. Onlar saf kedi, anlarsınız, büyüklükleri dışında hiç değiştirilmediler. Burada altinsanlar yok! Sanırım Vasıta'da altinsan barındırmayan tek gezegen biziz Norstrilia dışında, tabii. Ama Nostrilia ile Xanadu'nun nedenleri spektrumun zıt uçlarında. Biz hislerimizden zevk alırız... Nostrilialıların inandığı gibi çok çalışmanın karakteri oluşturduğu saçmalığından dolayı değil. Sertliğe ve bütün o zorluklara inanmıyoruz. Sadece değiştirilmemiş hayvanlarımızdan daha fazla duyusal zevk alıyoruz. Kirli işleri yapmak için robotlarımız var.'

Kemal başını salladı. Ne de olsa, bunun için burada değil miydi? Duygularının hasar görmüş zihnini onarmasına izin vermek için?

Yine de, korku makineleriyle neredeyse titremeden yüzleşen adam kendisinin olduğu söylenen kediye nasıl yaklaşacağını bilmiyordu.

Madu adamın duraksamasını gördü. 'Griselda tamamen arkadaş canlısıdır,' dedi. 'Kulaklarını kaşıyıncaya kadar bekleyin: sonra yere yatar ve üzerine binebilirsiniz.'

Kemal başını kaldırdı ve Kuat'ın gözlerinde iğrenmeye benzer Bir ifade yakaladı. Bu kendini iyileştirme arayışına yarar sağlamadı.

Madu. Kuat'ın hoşnutsuzluğundan habersiz, iri kediyi diz çöker pozisyona sokmuş, Kemal'e gülümsüyordu.

Kemal kızın bakışıyla içine bir acı saplandığını hissetti. Kız öylesine güzel ve öylesine masumdu ki: incinebilirliği kalbini burkuyordu. Uzay Lordu Leydi Ru'nun eski bir efsaneden yaptığı alıntıyı hatırladı: 'İçteki masumiyet dıştaki zırhtır.' ama zihnine bir korku ağı yayıldı. Bunu bir kenara attı ve kediye bindi.

Neredeyse üç yüz yıl sonra ölümü beklerken, o gezintiyi hatırlıyordu. İlk uzay sıçrayışı kadar heyecan vericiydi. Hiçliğe atlayış ve sonra iradesiz bir şekilde, bedenin izleyeceği yön üzerinde hiçbir kişisel kontrol olmadan ilerlediğinin, ilerlediğinin, ilerlediğinin aniden ayırdına varış. Korku kendini göstermeye fırsat bulamadan içsel, neredeyse orgazmsı bir heyecana, neredeyse dayanılamayacak kadar kuvvetli bir zevk fırtınasına dönüştü.

Düz siyah saçları yüzünde uçarken, Lord bin Permaiswari kriz zamanında eski Dünya'daki Çan'da toplanan Lord ve Leydi'ler tarafından tanınamayacak bir haldeydi. Ciddi ve fazlasıyla meşgul olarak görmeye alıştıkları yüzdeki çocuksu neşeyi tanıyamazlardı. Rüzgârda bir kahkaha attı ve bir eliyle eyer halkasını tutarak arkasında kalmış olan diğerlerine el sallarken, bacaklarını Griselda'nın böğürlerine bastırdı.


Griselda adamın uzun çabasız zıplamalardan zevk aldığını sezinler gibiydi. Aniden gezinti yeni bir boyut kazandı. İleride. Uzay Lordu'nu Xanadu'ya getirmiş olan ornitopter uzay limanına geri gitmek için önlerinden geçti. Griselda hemen sürüden ayrıldı ve yükselen ornitopterin ardından boş yere zıpladı. Ona doğru hamle ederken, Kemal, aşağı düşmemek için tutma halkasına iki eliyle sarılmak zorunda kaldı. Kedi, ornitopter gözden kaybolana kadar, umutsuzca arkasından zıplayıp atlamaya devam elli. Sonra oturup kendisini ve, elinde olmadan, yolcusunu yalamaya başladı.

Lord Kemal kedinin zımpara gibi dilini tatsız bulmadı, ama dişi bacağına sürününce yüzünü buruşturdu. Biraz uzakta Kuat gülerek oturuyordu. Madu'nun yüzünde uzaktan bile fark edilecek şekilde bir telaş vardı, ama Lord ona elini sallayınca bu ortadan yok oldu. Lari, Styron IV kahramanının güçlerinden emin bir şekilde, uzaktaki şehre hülyalı bakışlarla bakıyordu.

Yavaş yavaş, Griselda sürüye katıldı; hali bu ayrıcalıklı ziyaretçinin emniyetinden sorumluyken bu kadar yavruca bir şekilde davranmanın verdiği utancı yansıtıyor gibiydi.

Uzakta şehrin kubbeleri ve kuleleri ayların ve aynaların yumuşak gölgesiz ışığında sedefli bir şekilde parlıyordu. Lord Kemal'deki gerçekdışılık hissi arttı. Şehir o kadar güzel ve o kadar gerçekdışı görünüyordu ki yaklaştıkça kaybolacağı hissine kapıldı. Şehrin ve bütün temsil ettiklerinin fazlasıyla gerçek olduklarını öğrenecekti.

Şehir duvarlarına yaklaştıkça, Kemal şehrin uzaktaki sade beyazlığının göz yanılgısı olduğunu görebiliyordu. Binaların donuk bir şekilde parlayan beyaz duvarlarına mücevherlerle karmaşık şekiller yapılmıştı: çiçekler, yapraklar ve inanılmaz mimarinin güzelliğini arttıran geometrik desenler. Ziyaret ettiği bütün dünyalarda Lord Kemal bu şehre eşit olacak bir şey görmemişti; Mücevher Gezegeni'ndeki Philip'in sarayı bu binalarla karşılaştırıldığında bir ağıl sayılırdı.

Çeşmeleri ve yapay gölleri olan bahçeler binaları ayırıyordu. Doğallık görünümü veren sanatsal bir plana göre etrafa fundalıklar dikilmişti. Birden Uzay Lordu gezegenin garip bir yönünü fark etti: hiç ağaç görmemişti.

Şehre girerlerken, güvenli uzaklıklardan köpekler havlıyordu, ama bu sefer Griselda kızdırılmayı reddetti. Artık şehirde olduğu için belirli bir ağır başlılığa bürünmüştü: sanki önceki kusurunu unutmak istiyor gibiydi. Doğrudan sarayın merdivenlerine yöneldi.

Olağanüstü Bir Vaka: Davidson'ın Gözleri - Herbert G. Wells (Kısa Öykü)

Olağanüstü Bir Vaka: Davidson'ın Gözleri

Sidney Davidson'ın zaten yeterince olağanüstü olan geçici zihinsel rahatsızlığı, eğer Wade'in açıklamasına kulak verilirse, daha da olağanüstü bir hal almakta. Bu vaka, dünyanın öbür ucunda fazladan bir beş dakika geçirmek, ya da varlığından haberdar olmadığımız gözlerce en gizli işlerimiz sırasında gözlenmek gibi, gelecekteki iletişim olanaktan hakkında en tuhaf şeyleri düşlemeye itiyor insanı. Davidson'un geçirdiği kriz sırasında bizzat oradaydım, doğal olarak bu hikayeyi kağıda dökmek de bana düşüyor.

32 Mayıs - Paul Ernst (Kısa Öykü)

32 Mayıs - Paul Ernst (Kısa Öykü) 32 Mayıs

Akşamı eski ahbaplarım olan Bay ve Bayan Barton ile onların Long Island'daki evlerinde geçirmiştim. O gün Mayısın otuz biri, evlilik yıl dönümleriydi. Yemek masasında uzun uzun söyleşmiştik ve sohbete oturma odalarındaki şöminenin başında devam etmekteydik.

Son derece konforlu, alımlı görünüşe sahip bir odaydı. Uzun ve oldukça dardı, tam olarak kare değildi fakat iç duvarın ilginç açısı yüzünden, kuzey ucu güney ucundan yarım metre daha genişti.

Duvarlarında muhteşem resimler asılıydı ve odanın güney ucunda parlak bir dörtgen oluşturan antika bir Floransa işi ayna vardı. Aynanın bir-birbuçuk metre kadar önünde aynı boyda bir kemerli ayna öyle bir açıyla yerleştirilmişti ki Floransa işi aynaya bakan kendini arkadan görebilirdi. Uzun ayna buraya Bayan Barton bize Tom Barton'un kendisine yıldönümü hediyesi olarak verdiği kenarları kürklü yazlık şalı gösterdiği -ve bu olayın mutlu anısıyla keyiflendiği sırada getirilmişti

Eski dostlarla ne hoş bir akşam! Ama saatime baktığımda bir çığlık altım ve kalktım. Akrep ve yelkovan onikiye bir kalayı gösteriyorlardı.

"Saat doğru mu?" diye sordum "Gece yarısı olamaz"

"Saat saniyesine kadar doğru" dedi, çok dakik ve sistematik biri olan Barton. "Rasathaneyle karşılaştırdım. Ama gece daha yeni başlıyor."

"Benim için değil" diyerek kestim. "Şapkamı nereye koydum, hah, eğik aynanın ardında"

caprica dizisinden, Caprica series

Caprica, Amerika SyFy kanalında yayınlanan bir bilimkurgu drama dizisidir. Battlestar Galactica’nın spinn-off’u olarak yayınlanmaya başlamıştır.

Kurtarma Operasyonu - Gordon R. Dickonson (Kısa Öykü)

Kurtarma Operasyonu - Gordon R. Dickonson (Kısa Öykü) Kurtarma Operasyonu

"Şuraya bak Archie," dedi Jim Timberlake hücrenin kalın parmaklıkları arasından gözünü uydurarak, "Şimdi de büyücü geliyor." Archie Swenson baktı. Esmer, zayıf, içine kapanık biriydi, ve şu anda her zamankinden daha kederli görünüyordu. "Bu adamın suratındaki ifadeyi hiç beğenmiyorum," dedi bir felaket haberi verircesine.

İki adam çeviri cihazlarını hazırladılar, mikrofonu boğazlarına, kulaklığı da kulaklarına taktılar ve iri yarı yeşil derili muhafızın kenara çekilip kapıyı açarak şamanın girmesi için yol vermesini izlediler. Büyücü, zayıf, yaşlılıktan derisinin yeşil rengi solmuş ama hâlâ güçlü kuvvetli olduğu anlaşılan bir adamdı. Bilekliğinde kocaman bir hançer saplıydı, bir elinde bir hayvanın idrar kesesini tutuyordu, saçlarına bağladığı ipin ucunda çeşitli boylarda kemikler asılıydı. Bunlardan başka bir süsü yoktu, sarkmaya başlamış göbeğiyle şirin biri olduğu bile söylenebilirdi.

Neşe içinde fakat homurtular ve iniltiler şeklinde söylediği "Selam size şeytanlar," sözleri çeviri cihazları tarafından anında çevrildi.

"Sana kaç defa söyleyeceğiz," dedi Timberlake, güneşten yanmış, hatta şu anda da kırmızı duran dört köşe suratını ona çevirerek. "Biz şeytan falan değiliz, salak. Biz de tıpkı sizler gibi insanız. Aynı soydan geliyoruz.
Sadece sizin atalarınız bu gezegende unutuldu ve buraya uyum sağlayacak kadar uzun bir süre burada yaşamak zorunda kaldı..."

Şaman, elindeki idrar torbasını onlara doğru sallayıp, "Tabii, sevgili dostum, elbette, elbette," diyerek bu sözleri geçiştirdi. "Sözlerinden en ufak bir şüphe duymuyorum. Ama sizlerle tamamen aynı fikirde olmamın burada ne
büyük bir hayal kırıklığı yaratacağını tahmin edemezsiniz. Hem sonra, Roma'da bir gün içinde yaratılmadı, öyle değil mi?"

"Roma'yı bildiğini itiraf ediyorsun bak!" diye bağırdı Timberlake.

"En kutsal efsanelerimizden biridir," dedi şaman ve ekledi: "Konumuza dönelim..."

Timberlake, bozguna uğramış bir halde omuzlarını düşürdü, uzun boyunun yanısıra Swenson'daki adalelere sahip olmayı diledi içinden, çeviri cihazının sesini sonuna kadar açtı.

"SİZDEN BİZİ SERBEST BIRAKMANIZI TALEP EDİYORUZ! HEM DE HEMEN!"

"Şu işe bakın." dedi şaman büyük bir hayranlıkla. "Bir gün bu aleti nasıl bu kadar mükemmel bir şekilde kullanabildiğimizi bana da göstermenizi istiyorum. Artık burada hanginiz kalmışsanız..."

"Ne demek, hanginiz kalmışsanız?" Swenson telaşla sordu.
"Eh. meclisimiz nihayet hakkınızda bir karara vardı..."
"Tabii sizin de ısrarlarınızla." diye kükredi Timberlake.

"Toplantı sırasında sesimin pek fazla duyulmadığına sizi temin ederim... Zaten bu karan almamız, siz iki şeytanın uzay gemilerinizle buraya indiğiniz andan beri bekleniyordu. Başka şeytanları kurtarmaya geldiğinizi söylemiştiniz. Ve şimdi bu sorun meclisimizde iyice tartışıldı, üzerinde çok kafa patlattığımızı itiraf etmeliyim, başka şeytanların öfkesini üzerimize çekmemek için gitmenize izin mi verecektik, yoksa topraklarımıza saldırmak niyetinde olan diğer şeytanlara da bir ders olsun diye ikinize birden pişirecek miydik?"

Swenson yutkundu.

"Meseleyi enine boyuna tartışmayı isteyen meclisimiz sonunda Hazreti Süleyman'ı bile kıskandıracak kadar adil bir karara vardı. Uzun sözün kısası: Biriniz serbest bırakılacak, diğeriniz ise dolunay çıktığı gece pişirilecek."
Swenson bu kez yutkunamadı bile. Felç olmuş gibiydi. Yutkunma sırası Timberlake'indi. "Pekiyi... hangimiz serbest kalacak?"
Şaman idrar kesesini şöyle bir döndürüp Swenson'a doğrulttu. "Iggle..." dedi.

Swenson dizlerinin üstüne çöktü.

Şaman, "Biggle," diyerek keseyi Timberlake'e doğrulttu bu kez de. Timberlake çılgın gibi cihazın düğmelerini kurcalıyordu. Şamanın söylediklerinin hiçbir anlamı yoktu herhalde, çünkü cihaz sözcüğü çevirmiyordu.

"Tiggle rawg..." şaman her sözcükte keseyi, bir Swenson'a, bir Timberlake'e uzatıyordu." Jaby oogi siggle blawg. Ibber jobi naber sawg... Ve, sen kaldın!" Kese Swenson'u işaret ediyordu. Swenson'ın rengi bembeyaz oluverdi. "Gözün aydın," dedi şaman Timberlake'e, "Anlaşılan, çıktığınız görevi tamamlamak sana düşüyor. Aradığın iki şeytan buradan yürüyerek yarım günlük mesafede. Vadide dümdüz git, kırmızı dağa geldiğinde sağa sap."

Şamanın işareti üzerine iki muhafız gelip Swenson'ı sürükleye sürükleye dışarı çıkardı.

"Bekleyin!" diye haykırdı Timberlake, aklına viran haldeki gemisinin kontrol odasındaki tüfekler gelmişti. "Gemime gidip bir şey almam gerekiyor..."

"Ah hayır olmaz," dedi şaman, "Bizim ilkel olduğumuzu düşünebilirsiniz, ama o kadar da saf zannetmeyin artık. Bu işi hiçbir yardım almadan başarman gerekiyor, şeytan. Yo, yo, hayır, dövüşmenin bir yararı olmaz. Muhafızlar, belki kafasına bir yumruk indirirseniz onu sınıra kadar daha rahat taşıyabilirsiniz."

Yarım saat kadar sonra Timberlake bir kayanın üzerine oturmuş yemyeşil vadiyi ve az önce kovulduğu köyün sınırını oluşturan çiti seyrediyordu. Kaskının içindeki teçhizatı kontrol etti neyse ki muhafızın darbesinden sonra herhangi bir hasar görmemişti. Büyük bir dikkatle üzerindeki radyo vericisini gözden geçirdi.
Boğazındaki mikrofona bastırarak, "Swenson? Archie?" diye seslendi. "Archie beni duyuyor musun?" Derinlerden, ümitsiz bir ses yankılandı: "Seni duyabiliyorum."

"Neşelen..." diye başladı sözlerine, kulaklıktan çıkarıp kolu mesafesinde tuttu, sesin giderek zayıfladığını görünce yeniden takmak zorunda kaldı. "Archie," dedi. arkadaşının gönlünü almak istiyordu "Bu kadar üzgün olduğun için seni suçlamıyorum, ama..."
"Üzgün mü! " Kulaklıklar zangırdadı."Pişirip yiyecekler beni!!!" "Yiyecekler mi?"
"Evet, patates gibi yağda kızarttıktan sonra. Timberlake. seni sıçan suratlı herif, hepsi senin yüzünden. Sen sebep oldun..."

"Hayır, hayır," diye bağırdı Timberlake. "Archie senin çıkman tamamen bir talihsizlikti. Bilirsin, ini inini dosi... "

"Neden bahsettiğimi pekala biliyorsun. İndiğimiz zaman sana silahları yanımıza alalım demiştim. Ama sen istemedin. Hayır, dedin, göstergelerin insanlık tarihinden haberdar olduklarını ve galaktik gelişimi bildiklerini gösterdiğini söyledin..."

"Biliyorlar. Ama inanmıyorlar, o başka mesele."


"O kadarla da kalmıyor. Bütün bunlar en başından beri senin fikrindi. Eğer kendi işimize bakıp Drachmae VII'deki olayları rapor etseydik hiçbir şey olmayacaktı. Ama sen tuttun, o yardım çağrısına cevap verdin. Yardım çağrısıymış! Bahse girerim hepsi tuzaktı. 'İmdat! İmdat! İki annenin feryadına kulak verin! Çocuklarımızı kurtarın!' diye mesaj mı olurmuş?"

"Archie!" dedi Timberlake ayıpladığını belli edercesine. "Darda kalan insanlara merhametin yok mu senin?"

"Bak bunu beğendim!" Kulaklıklar yine zangırdadı. "Söyleyene de bakın! Ben burada kızartılmayı bekleyeyim, sen orada kuşlar gibi dolaş, iki çocuğu kurtarıp evlerine götür, yüklüce bir ödül kap, krallar gibi yaşa, ondan sonra da orada burada dolaşıp merhametten bahset! Çok güzel!"

Timberlake yüreği parçalanarak aleti kapadı. Halen gönderilmekte olan S.O.S. çağrısını buldu. Gösterge iğnesinin ucu belirli bir noktada sabit kaldı, vadinin hemen aşağısında bir yeri gösteriyordu. Demek yaşlı şaman doğru söylemişti. Ha, evet, yarım günlük bir mesafe.

Timberlake yürüdü.

Dümdüz bir hat üzerinde yürüdüğü müddetçe işi kolaydı. Antiloba benzeyen sürülerin otladığı, yeşilliğin göz alabildiğine uzayıp gittiği vadi Dünya'daki evinin ön bahçesini hatırlatmıştı ona. Ama kırmızı dağın eleğine yaklaştığında kafası karıştı. İnsan bir dağdan nasıl sağa dönebilirdi? Yani ya dağa gelmeden sağa dönülür, ya da dağı geçip gittikten sonra... Timberlake yavaşladı, iyice şaşırmıştı.

Ne var ki tam dağın eteğine geldiğinde yere sapladığı mızrağına yaslanıp tam aksi istikameti gözlemekte olan yeşil derili bir yerli gördü. Timberlake durakladı, koşup üstüne saldırmak geçti aklından; ama yeşil yaratık kıpırdamayınca şamanın kendisini serbest bıraktığına göre herhangi bir tehlike içinde olmaması gerektiğini düşünerek saldırmaktan vazgeçti. İhtiyati elden bırakmadan yerliye yaklaştı.

"Ehm... merhaba." dedi yerliye.

"Iggle beni korusun!" Yerli birdenbire dalmış olduğu derin düşüncelerden sıyrılmış, onu tanımış ve ürkerek bir adım geri kaçmıştı. Rengi bir anda soluk limon şansına dönüşmüştü. "Hayal kuruyordum ve yanıma böyle sessizce sokulduğunu fark etmedim. Bana bir kötülük yapmayı aklından bile geçirmesen iyi olur, şeytan. Yanımda büyükbabamın sol elinin serçe parmağının kemiği var."

"Sana bir zarar verecek değilim," dedi Timberlake. "Sadece buralarda bir yerlerde yaşayan iki genç şeytanı arıyorum."

"Ha, şu genç şeytanları mı?" diye sordu şüpheyle yerli. "Bir tanesi yeterince küçük, ama öbürü meclis kulübesi kadar büyük. İstediğin gerçekten sadece bu mu, Şeytan? Yolu tarif etmemi mi istiyorsun?"

"Hepsi o kadar," dedi Timberlake.

"Pekala öyleyse... Buradan sağa dön ve şu küçük dereyi takip et. Küçük bir vadi göreceksin. Fark etmemen imkânsız. Artık bana izin verirsen gidip şurada xerlerden birkaçını yakalayayım, akşama yiyeceğiz de. Elveda." Yerli, aceleyle yanından uzaklaştı.

Timberlake, arkasından bakarken pişmanlık içinde başına vurdu. Gitmesine izin verdiğine göre adamın peşine takılmak için aklı başında bir mazeret bulması gerekiyordu. Onu rehin mi alsaydı, yoksa gidip mızrağım mı kapsaydı, ama iş işten geçmişti artık. Timberlake döndü ve dere yatağını izleyerek dağın hafif eğimi boyunca tırmanmaya başladı.

Tırmanırken bir yandan da kafasında binbir türlü plan kuruyordu. Dolunay... Ne zamandı acaba? Önceki gece ya da indikleri gece gökyüzüne bakmadığına pişman oldu, ama bunu nereden akıl edecekti ki, daha önce başına böyle bir şey hiç gelmemişti. İki gece arka arkaya ay doğmuştu. Ama şekli nasıldı? Karmakarışık kafası cevap verecek durumda değildi.

Eh, dolunaya birkaç günden az bir zaman kalmış olsa bile. durumları o kadar da ümitsiz sayılmazdı. Aldıkları o S.O.S. sinyaline bakılırsa düşen uzay gemisi -türü ne olursa olsun- çok da kötü bir durumda değildi demek. Sonra, bu tür bir uzay gemisinde mutlaka silah da olurdu. Alev silahına denk bir silah bulabilse köye geri döner, Swenson'ı kurtarabilirdi. Ortağını arayıp haber vermek geçti aklından ama, Swenson'ın az önce söylediklerinden ne


kadar kırıldığını hatırladı. Eski dostu Archie hâlâ tanıyamamıştı onu. Madem kendisine bu kadar az güveniyordu, bırakacaktı o hücrede biraz daha ter döksün. Bu ona iyi bir ders olur, dostuna güvenmeyi öğretirdi.

Ağaçlık bir bölgeye gelmişti. Yokuş giderek dikleştiği için nefes nefese kalmıştı, biraz durup dinlendi. Öğle vakti serbest bırakılmıştı, ama şimdi gölgesine baktığında saatin bir hayli ilerlediğini fark etti. Akşam olmak üzeredeydi. Yanı başında yükselen duvarı tuta tuta yürüyerek hızını arttırdı. Dere kenarı da giderek taşlık bir zemin halini almaya başlamıştı. Ağaçlardan dökülen ve çam pürünü andıran küçük dallar yeri bir halı gibi örtmüştü. Sonunda bir şelalenin döküldüğü küçük bir uçurumun kenarına vardı.

Son bir gayretle uçurumu tırmandı ve kendini dimdik yükselen bir vadide buldu. Derenin küçük bir gölden doğduğunu gördü. Gölün çevresinde çayırlık bir arazi ve bu arazinin tam ortasında da taştan örülmüş küçük fakat şirin bir ev vardı. Evin bir yanında yeni kesilmiş çam ağaçlan istiflenmişti, hemen yanında da Timberlake'in daha önce hiç görmediği değişik bir dizaynı olan bir uzay gemisi duruyordu.

Uzay gemisinin dağa çarptığı anlaşılıyordu. Neredeyse tamamen hurdahaş olmuştu.

Timberlake güçlükle yutkunup, hemen yanı başındaki bir kayaya oturdu. Hasar görmüş bir gemi görmeyi bekliyordu, bir gemi enkazıyla karşılaşabileceğini de hesaplamıştı ama karşısında parçalarına ayrılmış bir gemi bulacağını hiç ummamıştı. Eğer gemi bu kadar berbat bir haldeyse, mesajda sözü edilen çocuklar bu kazadan nasıl sağ çıkabilmişti acaba?

Dizleri titriyordu, güçlükle ayağa kalkıp çayırlığın tam ortasındaki küçük taş eve doğru yürüdü, kendisine en yakın olan o evdi çünkü. Evin inşası takdir edilmeye değerdi, taşlar grimsi mor renkli bir tür çimentoyla örülmüştü. Pencerelerinde cam yoksa da güzel perdeler takılmıştı. Kapısındaki desenler el oymasına benziyordu, damdaki küçük bacadan incecik duman sızıyordu.

Timberlake biraz çekinerek kapıyı çaldı.

Çeviri cihazından duyulan tiz, yüksek bir ses, "İçeri girin," diye seslendi. Timberlake kapıyı açtı, başını uzatıp içeri baktı ve girdi.

4 Aralık 2011 Pazar

Test - Richard Matheson (Kısa Öykü)

Test - Richard Matheson (Kısa Öykü) Test

Testin yapılacağı günden bir önceki akşamdı. Yemek odasında Les denemelere hazırlanmasında babasına yardım etmekteydi. Jim ve Tommy üst kattaki odalarında uyuyorlardı. Terry ise salonda, elindeki iğneyi düzenli hareketlerle kaldırıp indirerek sessizce dikiş dikmekteydi.

İskemlesinde dimdik oturan Tom Parker damarları çıkmış zayıf elleri masanın üstünde yan yana, soluk mavi gözlerini oğluna dikmiş, dudaklarının hareketini izliyordu, daha iyi anlamak için.

Seksen yaşındaydı. Dördüncü kez teste girecekti.

Les, Doktor Trask'ın önerdiği metinleri okuyordu.

"Haydi," dedi babasına, bu rakamlar dizisini tekrarla.

"Rakamlar dizisi," dedi Tom duyduğu kelimeleri kavramaya çalışarak. Ama artık onları yeteri hızla kavrayamıyordu. Kendi kendine tekrarladı: dizi... rakamlar dizisi... Sonunda kelimelere hakim oldu. Oğluna bakarak bekledi. Kısa bir sessizlikten sonra:

"Evet," dedi sabırsızca.

"Baba sana ilk diziyi söyledim ama."
"İyi!" Yine kelimeleri aradı."Beni sıkıştırma... istersen.."
Les yorgun bir tonla tekrarladı:

"Sekiz, beş, onbir, altı..."

İhtiyarın dudakları kıpırdadı. Beyninin paslı çarkı yavaşça dönmeye başlamıştı.

Her Zamanki Gibi Ticaret - Mack Reynolds (Kısa Öykü)

Her Zamanki Gibi Ticaret - Mack Reynolds (Kısa Öykü) Her Zamanki Gibi Ticaret

Zaman gezgini, yanından geçen ilk yayaya "Dinle" dedi "Ben yirminci yüzyıldan geliyorum. Sadece onbeş dakikam var ve ondan sonra geri döneceğim. Sanırım beni anlamakta güçlük çekiyorsundur, değil mi?"

"Tabii ki seni anlıyorum."

Veri Sınıfı - Ben Jeupes (Kısa Öykü)

Veri Sınıfı - Ben Jeupes (Kısa Öykü) Veri Sınıfı

Polis, akşam yemeğini yerken geldi. Ev YZ'sı (Yapay Zeka) varlıklarını bildirdi. "İki polis seni görmek istiyor, Henry."

"Polis mi? Burada mı?"

"Müfettiş James Curry ve Çavuş Donald Morris." Geoffrey'in yüksek bir öncelik katsayısı vardı; hemen polislerin profillerini almış ve Halk Danışma'ya bağlanmıştı.

Henry Ash kapının ekranını açtı ve merakla dışarıdaki adamlara baktı. Düz giysiler giyiyorlardı ve her taraflarında 'Polis' yazısı vardı, ancak onun vicdanı temizdi. Kapıya açılması emrini verdi.

"Dr. Ash? Dr. Henry Ash?" dedi daha uzun boylu olan.

Düş, Kan ve Tenin Lordu: CLİVE BARKER

Düş, Kan ve Tenin Lordu: CLİVE BARKER

İyi bir yazar kendine karşı olabildiğince açık ve samimidir. Bu açıdan Clive Barker meslektaşlarının kıskanacağı bir konuma ulaşmış. Epik fantezinin tartışılmaz üstadı giderek daha çok okuru kendine hayran bırakıyor.

Korku edebiyatının geleceğini gördüm…
Adı Clive Barker’dı.

Dune Nedir

 DUNE NEDİR?

"Dune" özellikle teknik açıdan klasik roman özelliklerinin bazılarına uzak durur. Karakterler okuyucuya aşina olmayan bir şekilde tasvir edilir ve ufak detaylarla çok derin kılınır. Öyle ki birkaç cümle ile kitapta şöyle bir görünen karakterlere bir hayat çizilir.

Bilimkurgunun Üvey Kardeşi Fantastikkurgu

Bilimkurgunun Üvey Kardeşi Fantastikkurgu

Alıntı:
Pek bilinmez (veya bilinmez) ama muhafazakar bilimkurgucular, fantastikkurgudan pek hazzetmezler. Sanki entelektüel çevrelerin yıllardır bu iki türe getirdiği “kaçış edebiyatı” suçlamasının sorumlusu bu türdür. Ve sürekli olarak bilimkurgu ile fantastikkurgunun yan yana anılması sanki bu türün değerini düşürmektedir.
Oysa Ursula K. Le Guin söz konusu olduğunda ilginç bir istisna ortaya çıkmaktadır. Le Guin yazarlık kariyerinin ilk başında özellikle de bilimkurgunun en önemli ödüllerini kazanan eserleriyle tanınmıştır. “Mülksüzler” (The Dispossessed), anarşizm üzerine bir ütopya dünyayı anlatırken, “Karanlığın Sol Eli” (The Left Hand of Darkness) ise cinsellik üzerine etkili bir hikaye içeriyordu.
Karanlığın Sol Eli, insanlığın uzayı kolonizasyon çalışmaları sırasında oluşmuş çift cinsiyetliler üzerine bir topluma, o dünyaya dışarıdan gelmiş bir elçinin gözüyle bakıyordu. Yılın on bir ayı cinsellik olmayan bu dünyada fertler değişik dönemlere göre kadın veya erkek olarak toplumsal yaşantıda roller benimsiyordu.
Ursula K. Le guin yıllarca bilimkurgunun önemli eserlerini ürettikten sonra birden fantastikkurguda en önemli eserlerden biri kabul edilen ve onun çoksatan serisi Yerdeniz’in ilk kitabı “Yerdeniz Büyücüsü”nü (The Wizard of Earthsea) yazdı.

Clive Barker - Hellraiser Kitabından Resimler

Clive Barker - Hellraiser Kitabından Resimler



Sahip olmak isteyeceğiniz 10 bilim kurgu aygıtı

Sahip olmak isteyeceğiniz 10 bilim kurgu aygıtı İşte liste:

Transformers'taki Bumble Bee


Click filmindeki LifeMenu Uzaktan Kumanda


Örümcek Adam filmindeki Goblin Glider

Sinema yazarları en iyi 5 bilimkurguyu seçti

Sinema yazarları en iyi 5 bilimkurguyu seçti


SİYAD üyeleri, bu hafta vizyona giren "Dünyanın Durduğu Gün" (The Day The Earth Stood Still) vesilesiyle sinema tarihindeki bilimkurguları mercek altına aldı.






SİYAD üyelerinin seçtiği bilimkurgu filmlerinin arasında beklenen filmler öne çıktı. "Blade Runner" ve "2001: A Space Odyssey", neredeyse her üyemizin listesine girerek uzak ara fark yaptı. Onları ise "Metropolis", "Yıldız Savaşları" (Star Wars), "Close Encounters Of Third Kind", "Solaris", "Alien" ve "Dark City" izledi. 50'lerin bilimkurgularına çok rağbet olmazken "Forbidden Planet" ve "The Day The Earth Stood Still", az da olsa birkaç kişinin listesine giriş yapmayı başardı.




Fantezi Dünyası - Fantastik Resimler - Fantastic Pictures * Orta Dünya,Bilimkurgu,Mitoloji ** Science Fiction - Middle-earth

Bilimkurgu Afişleri - Bilim Kurgu Resimleri

Bilimkurgu Afişleri - Bilim Kurgu Resimleri



Bilimkurgu Afişleri - Bilim Kurgu Resimleri

Dune , Frank Herbert [1956] Bilimkurgu - Fantastik Kurgu / Bilgi/Yazılar/Açıklama



Yazar :
Frank Herbert
Tür : Bilim Kurgu
Yıl : [1956]


Ödüller
Hugo,Novel (1966)
Nebula,Novel (1966)



Kod:
Frank Herbert, Dune'un ilk baskisini yapacak bir yayinevi bulmakta çok zorlanmis. Sonunda 1965'te küçük bir yayinevi çok riskli bulsa da kitabi basmaya karar vermis. Hiç tanitimi yapilmamasina karsin ilk baskisi kisa zamanda tükenen Dune, 60'li yillarin kült kitaplarindan biri olmus. Yazarin, 6 kitaptan ne kadarini ta basta kurguladigini, ne kadarini gördügü yogun ilgi üzerine ekledigini tam olarak bilmiyoruz, ancak son üç kitabin biraz daha zorlama oldugu söyleniyor.

Tüm dünyada 12 milyondan fazla satmis olan Dune, ayni yil Hem Hugo hem de Nebula Ödüllerini almaya hak kazanan tek roman olma özelligini hala koruyor. 1984'te David Lynch tarafindan sinamaya aktarilidi ancak romanin gördügü ilgiyi görmedi.

Jules Verne (1828 -1905 ) Yazar Hakkında

Jules Verne (1828 -1905 ) Yazar Hakkında

Yazar Hakkında



Fransada dogdu. Denizcilik gelenegi olan bir ailenin çocuguydu ve bu durum onun yazin hayatini derinden etkiledi. Küçük bir çocukken gemilerde tayfalik yapmak için evden kaçti ama yakalanip ailesine teslim edildi.

Pierre Boulle (1912 -1994 ) Kimdir?

 Fransiz yazar.

Filmler


Pierre boulle(biographie)

« Pierre Boulle est né à Avignon, dans le Vaucluse, le 20 février 1912. En 1918, il entre au lycée d’Avignon, dans les classes primaires.
En 1920, Eugène Boulle, son père, achète l’Ilon, un domaine sur les bords du Rhône qui sera le terrain de jeux favori de Pierre Boulle, puis deviendra son port d’attache.
En 1926, Eugène Boulle meurt.

Maymunlar Gezegeni , Pierre Boulle [1963]

Maymunlar Gezegeni , Pierre Boulle [1963]
Yazar : Pierre Boulle
Tür : Bilim Kurgu
Yıl : [1963]


Arka Kapak

Kadin, dünyada görülemeyecek kadar üstün güzellige sahipti. Fakat Betelgeuse gezegenine gelen yabancilari, asil etkileyen güzel, gri gözleriydi, ama bu gözlerde zekâdan eser yoktu...

Çirilçiplakti ve bir kayanin üstünde heykel gibi kimildamadan duruyor, yabancilarin hareketlerini izliyordu.

Harry Harrison (1925 -... ) Kimdir?

Harry Harrison (1925 -... ) Kimdir? 1925'te dogdu. Bilim kurgu ile tanismasi, çizgi roman çizerligi yaptigi 1950'li yillarin baslarina rastlar. Ilk öyküsü 1951'de yayinlandi. Dönemin önde gelen BK dergisi Astounding Science Fiction'da yayimlanan ilk öyküsü ise "Stainless Steel Rat" (Paslanmaz Çelik Siçan) dizisinin ilk kitabini olusturuyordu. 1961'de kitap olarak yayinlanan Paslanmaz Çelik Siçan, daha sonra yayinlanan bes Paslanmaz Çelik Siçan kitabiyla birlikte bilimkurgu türünün en uzun ömürlü dizilerinden biri olmustur. Harrison'un diger önemli kitaplari arasinda Deathvvorld (1960-68, Ölüm Dünyasi) üçlemesi ve 1973'te Soylent Green (Soycimek ili) adiyla filme alinan Make Room! Make Room! (1966, Yer Aç! Yer Aç!) sayilabilir. Harrison BK