Sen de İzle!

17 Ocak 2012 Salı

Bilimkurguya Genel Bir Bakış

Bilimkurguya Genel Bir Bakış İnsanoğlu kendi yetenekleri doğrultusunda hayal gücünü göstermenin çeşitli yollarını kullanır ve bunu farklı sanat dallarında gösterir. Bilimkurgu da bu çeşitliliğin bir sonucudur. Pek çok yazarla geniş bir evrene açılan bilimkurgu gerek kitap ve dergi, gerekse sinema olsun geniş bir kitleye ulaşabilecek bir kapasiteye sahiptir. Bence bilimkurgu, tıpkı leziz bir yemek gibi zengin malzemelerden işlenip önümüze gelen mükemmel hazinedir.

Günümüzde pek fazla ilgi göremeyen bilimkurgu bence ileride (veya alternatif şimdiki zamanlarda) hayatın nasıl olacağına ışık tutan bir kavramdır. Ne yazık ki çoğu kişiler bilimkurguya ön yargı ile yaklaşırlar ve bilimkurgunun saçma bir kavram olduğunu düşünürler. Herhalde bundan elli yıl önce küçük telefonlarla kablosuz olarak haberleşeceğimizi hatta bunlarla fotoğraf çekebileceğimizi söyleseydik bize deli gözüyle bakılırdı. Eğer bilimkurguya farklı bir bakış açısıyla bakarsak, geleceğin tasvirlerinde şimdiki zamanın daha da ileri bir aşamasını, gelişmiş teknolojilerin artıları-eksileri ve dünya dışı yaşam şekilleri gibi konuları mükemmel bir ileri görüşlülükle uyumlu bir anlatım potasında nasıl eritildiğini görebiliriz. Örneğin Philip K. Dick’in, “Bıçak Sırtı”, adlı eseri bize geleceğin dünyasını radyoaktif serpintiler içinde gözler önüne sunar. Anlatılan zamanda canlı hayvan bulmak çok zordur ve pahalıdır. Çünkü canlı hayvanlar çok nadir bulunmaktadır. Ama insanlar ne yapmışlardır, canlıları yerine taklitlerini…Benim bilimkurgu kitapları arasında en çok beğendiğim eserlerden biridir, “Bıçak Sırtı”. Size bu kitapta anlatılan şeyler şu an saçma gelebilir ama küresel ısınmayı, giderek yok olan türleri, atom bombasını ve bunların olabilecek sonuçları gözünüzün önüne getirin. Şimdi bilimkurgu –en azından Bıçak Sırtı- size nasıl görünecektir? İşte bilimkurgu budur. Size değişik ve birbirinden renkli kapılar sunar. Bilimkurgu sadece gelecekten bahsetmez, şimdiki zamandan da kesitler sunar. Aynı yazar, Philip K. Dick, Yüksek Şatodaki Adam adlı eserini İkinci Dünya Savaşı’nı Almanların ve Japonların kazandığını kurgulayarak yazmıştır.

Bilimkurgu biraz da imkansızlığı anlatır bizlere. Bir şeyler kurgulanırken, onun o şeyin olabilecek sonuçları da göz önünde tutulur. Olaylar birbiri ardı sıra gelir. Stanislaw Lem’in “Solaris” adlı eserinde insanların bilinçaltına inebilen bir gezegeni okuruz. Ben Solaris’i bir gezegen, bir kütle olarak değil de insan gibi düşünebilen ve bilinci olan bir organizma olarak sergilenir gözlerimizin önüne. Solaris, insan beyninin en ücra köşelerini okuma yetisine sahiptir. Kelvin araştırmaya gittiği Solaris istasyonunda bir süre sonra intihar ettiği eski sevgilisi Rheya ile karşılaşır. Solaris Kelvin’e kaybettiği şeyi, imkansızı geri vermiştir. Ayrıca bu güzel eser iki kez filme alınmıştır. Bilimkurgunun en başarılı eserlerinden biridir Solaris. Biz de hatalarımızın telafisini, bedelini ödemeyi istemez miyiz? Elbette bir geri dönüşüm isteriz. Ancak bu çoğu zaman imkansızdır. Ne ekersek onu biçeriz.

Felsefe ile bilimkurgunun iç içe olduğunu düşünürüm bazen. Varolmanın sorumluluğunu gösterir kimi zaman bilimkurgu. Arthur C. Clarke’nın kısa bir öyküsünden yola çıkılarak yapılan 2001: Bir Uzay Macerası filmini düşünün, filmin başında tarih öncesi çağlardan günümüze gelen bir kesit sunuluyor. İlkellikten bir sonraki seviyelere doğru ilerleyen insan giderek uzayda yolculuk yapabilecek konuma gelir. Artık gelişmiş elektronik cihazlara bazı görevler verilmekte ve çeşitli sorumluluklar yüklenmektedir. Filmde bu tür gelişmiş makinelerden olan HAL 9000’in kırmızı renkli alıcısından insanları adım adım izlediğini fark ettiğimde adeta kanım dondu. Hareketleri izleyen bir makine, dudak hareketlerini okumayı bile akıl edebiliyor. Olayın bence en ilginç yanı bu bilgisayarın ölümcül kararlar verebilmesi. Ancak bir şey gözden kaçıyor, o da insanoğlunun cesareti. Aynı şekilde makinelerin ne kadar ileri bir seviyede olduğunu anlatan “Yapay Zeka” adlı filmde çocuk robot David’in kendine nasıl bir kişilik oluşturduğunu ve mavi perinin bir gün onu insan yapacağı inancını yüreğine (belki de çipine demeliydim) nasıl kazandırdığını görürüz. Ama David asla bir insan olamayacaktır, o bir canlı bile değildir. Bilimkurgu bizlere böylesine gelişmiş aletlerin ve bunların tepkilerinin çeşitli yönlerini ortaya koyar.

Frank Herbert’in Dune serisi başlı başına bir efsanedir. Baharatın hüküm sürdüğü ve makinelerin olmadığı bir evrende, insanların arasında geçen ve çöl gezegeninde yaşayan fanatik Fremenlerin kurtarıcısı rolünde Paul Muad’Dib’i okuruz serinin ilk kitabında. Atreides Hanedanı ile Harkonnen Hanedanı arasındaki savaş kanımızı dondurur. Dük Leto Atreides’in oğlu Paul Atreides, babasının haince öldürülmesinden sonra Dune’un yerlisi olan Fremenlerin arasında giderek bir lider konumuna gelecektir. Mükemmel bir anlatım akıcılığı, konusu böylesine geniş kitabı bir çırpıda bitirtiveriyor adeta. Kitap hakkında internette pek çok yorumu inceledim. Bir keresinde öyle bir an geldi ki ben bu yorumların tetikleyici etkisiyle aynı kitabı üç kere daha okudum. Kendi adıma söyleyeyim, bu kitabı dördüncü kere de okuyacağım. Bazen bir kitabı daha iyi özümsemek için birkaç kere okumak gerekir. İnanın, türü ne olursa olsun bir kitabı birkaç sefer okuduğunuzda onda daha farklı şeyler bulursunuz. İlk kitabın büyük başarısından sonra Frank Herbert Dune’ın devamı niteliğinde beş adet kitap daha yazmıştır.

Örnekler daha da çoğaltılabilir. İnsanoğlu hep bir şeyleri merak etmiştir. Uzay yolculuğunun nasıl olacağı, dış gezegenlerden gelen yaşam biçimleriyle ilişkilerimiz ve gelişmiş makineler bunlardan sadece birkaçıdır. Zaten merak duygumuz olmasaydı ilerleme de olmazdı. Bilimkurgu geleceğe ışık tutan bir kavram olduğunu düşünürüm. John Brunner’ın “Şok Dalgası Süvarisi” adlı eserinde insanlar telefonun tuşlarını kullanarak kredi işlemleri yapabilmektedir. Dünyada iletişim bir ağ sayesinde olmaktadır. Yazar bu kitabı 1974 yılında yazmıştır. Bu konuda fazla bir bilgim yok ama o zamanlar, “İnternet” kavramının sadece akademik düzeyde incelendiğini sanıyorum. Ancak günümüzde internet ile istediğimiz her türlü bilgiye ulaşabiliyor, posta gönderebiliyor veya herhangi bir ürünü sipariş edebiliyoruz.

Evet, bazen kitabını okuduğunuz bilimkurgu filmlerini beğenmekte güçlük çekebiliyorsunuz. Yüzlerce sayfalık bir eserin bir buçuk veya iki saatlik filme uyarlanması sonucunda bu tür filmlerde kitapta okuduğunuz bazı ayrıntıları göremeyebilirsiniz. Bu zaman sıkışıklığına rağmen bilimkurgu sineması bize, bir yandan koltuğumuza oturup ayaklarımızı uzatmayı bir yandan da patlamış mısırlarımızı mideye indirmemizi sağlıyor. Tabi hiçbir şey bence kitaplardan alınan lezzeti vermiyor. Bilimkurgu gerekli malzemeleri size veriyor, yemeği pişirip afiyetle yemek size kalmış

Fantezi Dünyası - Fantastik Resimler - Fantastic Pictures * Orta Dünya,Bilimkurgu,Mitoloji ** Science Fiction - Middle-earth

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Fantastik Orta Dünya (fantastic middle earth) Fantastik Edebiyat Bilim Kurgu