Bilimkurgu yazarlığı kolay iş değildir. Öyle konular bulacak, öyle şeylerden söz edecektir ki, hem ilgiyi çekecek kadar garip olacak, hem de deli saçması dedirtmeyecek kadar inandırıcılık taşıyacaktır.
Bilimkurgu romanlarının çoğu, birkaç yüzyıl ötede, gökyüzünde, adı sanı duyulmadık gezegenler arasında geçer. Dilerseniz, bilimkurgu yazarlarının keşfettikleri, bizi götürdükleri bazı gezegenler arasında küçük bir gezinti yapalım.
MESKLIN GEZEGENİ Hal Clement (1922 -2003 ) Kimdir?
Nedir, Mesklin'in özellikleri?
Bir kere, Mesklin, kâse biçiminde... Genişliği yüksekliğinin dokuz katı... Ekseni çevresinde öylesine hızlı dönüyor ki, Dünyanın zaman ölçüleriyle, turunu 9 dakikada tamamlıyor.Topaca da benzeyen bu dev gökcisminin yanlarındaki yerçekimi Dünyanın üç katı. Kutuplardaysa, yerçekimi normalin 700 katına çıkıyor. Bu gezegeni çevreleyen soğuk atmosferin ana maddesi hidrojen... Denizleriyse sıvılaştırılmış metan gazından oluşuyor. Irmaklar da sıvı metan... Göz alabildiğince uzanan kıta parçalarının önemli sayılabilecek coğrafi özellikleri bulunmuyor. Tek-tük dağ sıraları, sarmaşıklarla kaplı uçsuz-bucaksız düzlükler arasında, çürük diş gibi sırıtıyor.
Mesklin uygarlığının gelişkinlik düzeyi, 16-17'nci yüzyıl Dünya uygarlığına yakın... Gemileri, canlı bir ticaret yaşamları var. Bilim alanında da yeni yeni ilerlemeye başlamışlar. Bilimin, eğitimin önemini kavramışlar. Kayıp uzay gemisini arayan Lackland, tırtılları, aramalarında kendisine yardımcı olmaları için ikna etmiş... Olaylar ise ilginç bir şekilde sonuçlanıyor. (*)
PYPRUS GEZEGENİ (Harry Harrison)
Böyle bir gezegenin varlığını, ilk kez 1960 yılında, Harry Harrison'un Ölüm Dünyası adlı bilimkurgusundan öğreniyoruz. Uzay boşluğunun tam neresinde olduğu bilinmemekle birlikte, öykünün başlamasından 300 yıl önce, Kaptan Kurkowski'nin komutasındaki Pollux Victory gemisinin gelmesiyle birlikte yerleşmeye açılmış...
Pyrrus'taki büyük egemenlik savaşı, oraya yerleşmiş insanlarla, insanların gelmesinden önce oraya egemen olmuş bitkiler arasında... Pyrrus'taki tüm bitkilerin ve çiçeklerin öldürücü silahları var. Kiminin zehirli pençeleri, tırnakları, keskin dişleri bulunuyor. Yanlarından geçen insanlara öfkeyle, hırsla, kin ve ölüm kusuyorlar. Üç yüz yıllık yanyana varoluşlarına rağmen, bir türlü, barış içinde yaşamayı öğrenememişler. Üstelik, insanlar bu savaştan yenik çıkar duruma gelmişler. Üç yüz yıllık süre içinde, Pyrrus'taki insan nüfusu, 50 binden 30 bine düşmüş... insanlara karşı açılan savaşta, bitkilerin en büyük müttefiki gezegendeki hayvanlar... İnsanların bilmedikleri şey, hayvanların da, bitkilerin de bir tür telepatiyle haberleşebildikleri...
Pyrrus'a yerleşenler, tıpkı başka insanlar gibi, kendilerini büyük görürken, hayvan ve bitki gibi yaşam biçimlerini küçümsemekteler. Aslında, bitki ve hayvanların insanlara düşmanlığı, insanların onları küçümsemelerinden, onlardan korkup nefret etmelerinden kaynaklanıyor. Pyrrus'a yerleşmiş insanların çevreyle ve doğayla giriştikleri savaştan yenik çıkmamaları için tek çözüm var: Yüreklerinde bu korku, küçümseme ve nefreti atmaları... Yoksa, bu savaşın kaçınılmaz sonucu, son insana kadar insan neslinin yok edilmesi...
SOROR (Pierre Boulle)
Soror Latince'de kız kardeş anlamına geliyor. Neredeyse Dünyanın ikizi... Yerçekimi, atmosferi, bitki örtüsü, hayvanları, denizlerin karalara oranı, kentleri ve köyleriyle dünyanın uzaklardaki bir karbon kopyası... Gerçi bazı küçük farklar bulunuyor, ama, hık demiş, birbirlerinin burnundan düşmüşler sanki. .. Ulysse ve arkadaşlarını en çok şaşırtan şey, Soror'a iner inmez karşılarına çıkan ve dış görünüşleriyle insan olan yaratıkların, kendilerine, beklenmedik biçimde hayvanca tepki göstermeleri... Bu insanlar konuşamıyor, yazamıyor, söylenenleri anlatamadıkları gibi kendi düşüncelerini de iletemiyorlar.
Soror'un egemenleri maymunlar... Yani goriller, şempanzeler, orangutanlar... Dünyadakine çok yakın bir uygarlık düzeyine ulaşmışlar, insanlara hayvan gözüyle bakıyor ve deneylerinde kobay gibi kullanıyorlar. Ulysse'in bütün çabaları maymunları kendilerinden yana çekmek... Genellikle bilimde sivrilen şempanzelerden genç yaştakileri ikna etmeyi başaran Ulysse, Soror bürokrasisinin ağır topları olan orangutanları bir türlü kendinden yana çekmeyi başaramıyor.
Maymunlarla ilişkilerinde ruh ve beden sağlığını korumayı beceren tek kişi Ulysse'dir. Birlikte geldiği arkadaşları ya ölmüş, ya çıldırmıştır. Ulysse tek başına yoluna devam ediyor ve bir arkeolojik kazı yerinde gerçekleri öğreniyor. Tarihin çok eski dönemlerinde, Soror'a insanlar egemenmiş... Ama, bir yandan insan türü yozlaşırken, öte yandan maymun türü hızla gelişmiş ve bir süre sonra da egemenlik el değiştirmiş... Ulysse, bunu öğrendikten sonra, insan denilen geri yaratıkları uyandırma, bilinçlendirme çabasına giriyor. Gerçekten de, insanlarda, bilinç belirtileri, zeka pırıltıları görülmeye başlanıyor. Egemenliklerinin tehlikeye girdiğini gören maymunlar Ulysse'in peşine düşüyorlar. Dişisi ve yeni doğmuş yavrusuyla, Ulysse, şempanze arkadaşları Zira ve Cornelus'un yardımlarıyla kaçıp kurtuluyor. (*)
ARRAKIS GEZEGENİ (Frank Herbert)
Arrakis (Dune) gezegeni kurak-çorak bir çöl... Su öylesine az bulunan, öylesine paha biçilmez bir şey ki, bu gezegenin özgür yerlileri olan Fremenler vücut terlerini, nefes buharlarını tutmak ve kullanmak için özel giysiler giyiyor, özel araçlar kullanıyorlar. Akarsuları da yok, su birikintileri de... Yeraltı mağaralarına havuzlar yaparak, topraktan sızabilecek su damlacıklarını zaman içinde biriktirmeye ve değerlendirmeye çalışıyorlar. Ölen topluluk üyelerinin vücutlarındaki su sıkılıyor ve yaşayanların hizmetine kazandırılıyor. Bu iklim türüne özgü biçimde, hava çok sıcak, kum fırtınaları çok... Fremenler dışında canlı yok gibi... Ne hayvanlar, ne de bitki örtüleri... Tek bitki, Arrakis.. O da gezegene adını vermiş... Baharatlı bir bitki... Küçük dozlarda alındığında zararı olmuyor, ama, fazla dozlarda iptila yaratıyor. Düzenli aralıklarla alındığında, bu baharat, insanın telepatik güçlerini artırıyor, ömrünü uzatıyor.
Arrakis gezegeninin garip ekolojisinin bir yan ürünü bu baharat... Ekolojinin orta yerinde de .boyları 400 metreyi bulabilen KUM SOLUCANLARI var. Kum tepeleri arasında dolaşıyor, kum planktonlarıyla besleniyorlar. Kendilerini zehirlediği için de sudan kaçıyorlar. Ekolojik bir süreç içinde, kum planktonları kum solucanlarına dönüşüyorlar ve üremelerim sürdürüyorlar. Bu oluşum gezegenin su kaynaklarım azaltıyor. Su damlacıklarını, birikintilerini kumla örtüp yok ediyor.
Bu egzotik görünüm içinde, öldürülmüş bir soylunun oğlu olan Paul Atreides'i görüyoruz, imparatorluğa ve çöl gezegeni Dune'a karşı mücadele ediyor. (*)
GOR YA DA KARŞI - DÜNYA (John Norman)
Norman'ın 1867 yılında yazmaya başladığı Gor dizilerinde ilk kez tanışıyoruz bu gezegenle... Dünyayla aynı yörüngeyi paylaşıyor, ama, sonsuza dek, güneşin karşı yüzünde kalıyor. Bir yandan güneşin büyük kütlesi, öte yandan Gorlu bilim adamlarının caydırıcı çabaları, Dünya bilim adamlarının kendileriyle aynı yörüngedeki bu gezegeni keşfetmelerini önlüyor.
Gor dünyadan biraz küçük, yerçekimi daha az bir gezegen... Havası, suyu, bitki örtüsü gerçi dünyaya çok benziyor, ama, hayvanları arasında tharlarion adı verilen büyük kertenkeleler, larl adı verilen leoparlar, tarn denilen dev savaşçı kuşlar ve üstün zekâlı örümcekler var. Bu garip yaratıkların tümü etobur... insanları dünya insanıyla aynı...Kökenleri bilinmiyor, ama, şu ya da bu biçimde, dünyadan geldikleri sanılıyor. Gor insanı kibirli, yarı-barbar... Üstün bir teknoloji ve uygarlığın kurumlarıyla ortaçağ silah ve toplum sistemleri yanyana yaşıyor. Kölelik özellikle kadın nüfus içinde çok yaygın... Erkeklerin egemenliği var burada... Çıt çıkarmadıklarına göre kadınlar da bu durumdan hoşlanıyor, hiç değilse ses çıkarmıyor. Gezegenin görünmeyen egemenleri, Rahip-Krallar Gor halkının savaş teknolojilerini bilinçli biçimde kılıç, ok, mızrakla sınırlıyorlar. Buna karşılık, ısıtma, ışıklandırma ve bilgisayar teknolojileri çok gelişkin... Rahip-Kralların otoritesine karşı çıkanlar anında mavi bir ateş tarafından yutulup kül oluyorlar.
Rahip-Krallar insan değil... Neredeyse ölümsüz denilecek kadar çok yaşayan, Serdar dağlarında gözlerden uzak ülkeyi yöneten, karınca-benzeri yaratıklar bunlar... Bilgilerini ve teknolojilerini kullanarak, Gor'u, başka bir yıldız sisteminden taşıyıp bugünkü yörüngesine oturtmuşlar.
Sonra bu karınca-benzeri yaratıklar arasında iç savaş çıkıyor. Yok olmanın eşiğinden güç dönüyor, ama bitkin durumda kalıyorlar. Bundan yararlanan ve hem Gor'u, hem dünyayı ele geçirmek isteyen Kurii denilen ayı-benzeri yaratıklar harekete geçiyor. Tarl Cabot bir anda kendini savaşın ortasında buluyor ve halim-selim bir öğretmen gidiyor, yerini dünyadaki bağımsız ve özgür yaşamını korumaya her ne pahasına olursa olsun kararlı bir barbar savaşçı alıyor.
PERN GEZEGENİ (Anne McCaffrey)
Pern'in kolonizasyonu belki yüzlerce,belki binlerce yıl önce dünya insanlarınca gerçekleştirilmiş... Sonra bu gezegenin ana gezegenle bağlantıları kopmuş, düşman gezegen Kızıl Yıldız'ın etkisiyle... Pern gezegenini ilk kimin keşfettiği bilinmiyor.
Mc Caffrey, bilimkurgu dizisinde, Pernlilerin yeni bir Kızıl Yıldız tehlikesi karşısında seferber oluşlarını, savaş sırasında kökenleri ve tarihleri hakkında ilk kez bir şeyler öğrenmelerini, yeni teknolojiler ve fikirler üreterek toplumsal ve siyasal sistemlerinde reformlara başlamalarını anlatıyor.
GETHEN GEZEGENİ (Ursula K. LeGuin)
Gethen kar ve buzlarla kaplı bir gezegen... Bu yüzden de, kimilerince, Kış Gezegeni diye anılıyor. Dünya ölçülerine göre ilkbahar ve yaz ayları yaşanabilir boyutlarda... Kış aylarıysa tek sözcükle dayanılmaz. .. Gezegende birkaç büyük rakip devletle, sayısal çoğunluğu oluşturan minik devletler var. Bu gezegenin insanları, radyoyu, motorlu taşıtları ve sonra tabancaları kullanabilecek bir teknolojik gelişkinlik düzeyine ulaşmışlar.
Ama, krallık sistemiyle yönetilen Karhide ülkesi, Genly Ai'nin yapmaya çalıştıklarına karşı çıkar. Olaylar gelişir.
Genly Ai'le gezegenin insanları arasındaki en önemli farkın cinsel olduğu anlaşılıyor. Kış aylarında cinsiyetsiz olan Gethenliler, kemmer mevsiminde kadın ve erkeğin cinsel organlarını geliştirmekteler... Hangi organın kimde belireceği, dolayısıyla belli mevsimlerde kimin ana, kimin baba olacağı önceden belli değil... Erkeklik organlarım sürekli yanında bulunduran Genly Ai'ye de, Gethenliler, bu yüzden sapık gözüyle, hilkat garibesi gözüyle bakıyorlar. Bundan da öteye, Gethen'in siyasal sistemi tam bir kaos içinde... Ai, sonunda, siyasal iktidar kavgası veren franksiyonların tam ortasında buluyor kendini. (*)
GRAMARYE (Christopher Stasheff)
Gramarye G-Tipi bir güneş sisteminin beşinci gezegeni... ilk kez Kendine Rağmen Sihirbaz (1969) adlı kitapta sözü ediliyor, İlk kimin keşfettiği belli değil, ama, yeniden keşfi Rodney d'Armand tarafından olmuş... Aslında, Rodney d' Armand, Güçlenen Dünya-üstü Diktatörlükleriyle Mücadele Örgütü (GDMÖ) nün ajanı... Rod Gallowglass takma adıyla biliniyor. Gramarye'de kayıplara karışan Terran kolonisinin izini bulmak için DDT (Desantralize Demokratik Tribün) tarafından oraya gönderilmiş...
Gramarye'nin bataklıklarla kaplı, amfibik yaratıklar, balıklar ve böceklerle dolu bir gezegen olmaktan öteye hiçbir özelliği yok... iklimi de dünyanın bundan 300 milyon yıl önceki iklimine çok benziyor. Gezegenin üstündeki adalardan birinde yalnızca Terran bitki ve hayvanları, var. Oradaki tüm öteki canlılar yok olmuşlar. Isı dünya normalinin biraz altında... İlk Terran kolonisini oluşturanlar, ortaçağ dünyasının özlemini çekenler... Gelişkin teknolojilere izin verilmiyor. En büyük konutlar şato... Krallık tahtı babadan oğula geçiyor ve serilerle köylüler topraklarda bir avuç soylu ailesi için çalışıyor. Ama, Rod, kısa sürede Gramarye'de işlerin hiç de beklenmediği gibi geliştiğini görüyor. Bir kere, insan hayalinin ürünü olan cinler, periler, cadılar, Gramarye'de gerçekten var. Hortlaklar, vampirler kol geziyor. Ortaçağ kültürünün bu hayal ürünleri, nasıl olmuşsa olmuş, burada maddeleşmişler. Böylece, Gramarye, büyük bir uzay iktidar savaşının odağı durumuna geliyor ve Rod da, insanlığın geleceğini çizecek kişi olarak, kendisini bu amansız mücadelenin orta yerinde buluyor.
IRMAK DÜNYASI (Philip Jose Farmer )
Dünyadan buraya nasıl mı gelmişler? Neden mi gelmişler? Onları alıp getirenler Töreci diye bilinenler. .. Neden getirdikleri de Töreci'lerin kafasında saklı...
Irmak Dünyası, milyonlarca kilometre uzayan bir ırmak yatağı... Aşılmayacak dağ sıralarıyla çevrili. Satranç tahtası gibi damarlara ayrılmış bir dünya... Bir kutuptan ötekine uzanıp tekrar kuzey kutbuna dökülen, 300 metre derinliğindeki bir ırmağın yakalarına kurulmuş, bütün uygarlık... Irmağın 3-4 kilometre kenarından dağ setleri yükseliyor. Irmak sularını temiz tutan Çöpçü Balıkları dışında, insan, bu dünyanın tek canlı yaratığa.. Bir de ırmağın kıyılarıyla dağın eteklerini kaplayan bir tür çimen örtüsü var.
Arada sırada bodur ağaçlar, çalılıklar da göze ilişiyor. Irmak Dünyası'nın nüfusunun gelişimi de ilginç... Dünya'da doğup 5 yaşına gelen herkes ölüyor ve Irmak Dünyası'nda çırılçıplak, elinde bir testiyle yeniden doğuyor. Testi ırmak kenarında mantar biçimindeki yerlere yerleştiriliyor ve her gün bu testilerin içinde besinler yeşeriyor. Buradaki savaş, Sir Richard Burton ve Samuel Clemens gibi ilkel-silahlı yaratıklarla Töreciler arasında... Sorunun nedeni de, insanların yeniden diriltilmelerine neden gerek olduğu...
MIRKHEIM (Poul Anderson)
Bundan yarım milyon yıl önce, dev bir güneşle onun eşit büyüklükteki bir gezegeni patlayarak bir süper-nova oluşturmuş... Kızgın gazlar uzay boşluğuna, akıl almaz uzaklıklara saçılmış patlamanın etkisiyle... Dünyadan 1500 kere büyük olan, Mirkheim, sırf cüssesi yüzünden bu patlamadan az zararla kurtulabilmiş...
Eriyik madenlerin oluşturduğu kızgın çekirdeği ve soğumuş dış kabuğuyla, atmosferi bulunmayan, soğuk bir dünya Mirkheim... Madenlerle ve süper-ağır atomlarla örtülü... Zeki yaratıklar için büyük bir define bu... Kendi dünyalarında tükenmeye yüz tutmuş değerli madenlerini burada bulabilecekler artık... Falkayn'ın da bütün çabası, bu gezegenin doğal zenginliklerinden, ondan insanlık uğruna yararlanmasını bilenlerin nasiplenmesi... Ama, bu sonsuz zenginliklerin keşfedilmesiyle birlikte, dünyanın çeşitli ekonomik ve siyasal fraksiyonlarıyla komşu Babür gezegeni yerlileri arasında amansız bir egemenlik savaşı çıkıyor. David Falkayn ve ortağı Nicholas van Hijnln tek çabası, bu zenginliklerin tek bir ülkenin eline geçmesini önlerken, kendi ticaret özgürlüklerinin de bu yüzden kısıtlanmaması...
Alan Dean Foster'ın Yabancı (1979) adlı bilim kurgusunda ad koymadan sözünü ettiği gezegene yenileri eklenecek... Kim bilir, günü geldiğinde ve insanların Ay-ötesi gezegenlere ayak bastıklarında, bunlar, bilimkurgunun Jules Verne 'leri olarak anılacaklar.
Beklemekten başka çare kalmıyor bizlere...
Fantezi Dünyası - Fantastik Resimler - Fantastic Pictures * Orta Dünya,Bilimkurgu,Mitoloji ** Science Fiction - Middle-earth
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Fantastik Orta Dünya (fantastic middle earth) Fantastik Edebiyat Bilim Kurgu